Modern Hindistan' ın kurucusu Nehru' nun Birinci Dünya Savaşı' nı, savaş sonrası Türkiye'yi, devrim sürecinde yeniden yapılanmasını, Mustafa Kemal'i ve Türkiye'nin çevresindeki ülkeleri değerlendirdiği bu kitabı hapishaneden kızına yazdığı mektuplardan oluşuyor. Aslında Nehru' nun mektupları daha geniş kapsamlı ancak bu kitapta Türkiye ve çevresindeki ülkeler üzerine görüşleri ağırlıklı olarak ayıklanarak meydana getirilmiş.
Kitabın çevirisini yapan Cüneyt Akalın; yaklaşık 200 mektuptan oluşan Dünya Tarihinden Görüşler adli kitabın Türkiye ile ilgili bölümlerinin çevirisini yaptıkça şaşkınlığının arttığını, bu bölümlerin büyük çoğunluğunun adeta bizden birinin kaleminden çıkmış gibi anlatıldığını, üstelik Nehru'nun Türkiye'nin uluslararası düzlemde suçlandığı birçok konuda -Ermeni sorunu, İzmir yangını, Yunan mezalimi, Balkanlardan göçler, Arap isyanı, hilafet sorunu vb.- anlattıklarıyla adeta uluslararası kürsülerde, Türkiye lehine tanıklık ettiğini, söylüyor. Nehru' nun 1 Ocak 1934 tarihli önsüzünde; kitabın hapishanede yazıldığını, boş vakit gibi artıları olmakla birlikte herhangi bir referans olmamasının eksileri olduğunu, bazı kitapların eline geçtiği ancak kısa süreli faydalanabildiği, kitap okurken not alma alışkanlığını geliştirdiğini referans kitap eksikliğinin olduğunun çok açık olduğu bu yüzden anlatı bölümlerini uzun tutmak zorunda kaldığını, ayrıca, kızına yazdığı bu mektupların kişisel özel konuları da içerdiği, bunları ayıklamasının mümkün olmadığını, mektuplarda görüşlerini zaman zaman köşeli ifade ettiğini, görüşlerinin tamamen arkasında olduğunu ama zaman içinde kendisinin de tarihe bakışının değiştiğini, bugün yazmış olsaydı daha farklı yazabileceğini ya da daha farklı şeyleri vurgulayacağını, ama yazdıklarını yırtıp atarak da yeni bir başlangıç yapamayacağını belirtiyor.
Kitabın çevirisini yapan Cüneyt Akalın; yaklaşık 200 mektuptan oluşan Dünya Tarihinden Görüşler adli kitabın Türkiye ile ilgili bölümlerinin çevirisini yaptıkça şaşkınlığının arttığını, bu bölümlerin büyük çoğunluğunun adeta bizden birinin kaleminden çıkmış gibi anlatıldığını, üstelik Nehru'nun Türkiye'nin uluslararası düzlemde suçlandığı birçok konuda -Ermeni sorunu, İzmir yangını, Yunan mezalimi, Balkanlardan göçler, Arap isyanı, hilafet sorunu vb.- anlattıklarıyla adeta uluslararası kürsülerde, Türkiye lehine tanıklık ettiğini, söylüyor. Nehru' nun 1 Ocak 1934 tarihli önsüzünde; kitabın hapishanede yazıldığını, boş vakit gibi artıları olmakla birlikte herhangi bir referans olmamasının eksileri olduğunu, bazı kitapların eline geçtiği ancak kısa süreli faydalanabildiği, kitap okurken not alma alışkanlığını geliştirdiğini referans kitap eksikliğinin olduğunun çok açık olduğu bu yüzden anlatı bölümlerini uzun tutmak zorunda kaldığını, ayrıca, kızına yazdığı bu mektupların kişisel özel konuları da içerdiği, bunları ayıklamasının mümkün olmadığını, mektuplarda görüşlerini zaman zaman köşeli ifade ettiğini, görüşlerinin tamamen arkasında olduğunu ama zaman içinde kendisinin de tarihe bakışının değiştiğini, bugün yazmış olsaydı daha farklı yazabileceğini ya da daha farklı şeyleri vurgulayacağını, ama yazdıklarını yırtıp atarak da yeni bir başlangıç yapamayacağını belirtiyor.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXJj0Z2U7sZf4-AZQoR4VH1IrX1jVRQ9PHT7fPyNu3MBysPfyqlvPdFaLz0B1NhW7OV75gGgTTFIbauHZXmP4biveIDXTPc4j7j-A1vgdFX7gQqB-hw_ugpF4HazxugaAP7Jt-9HNeCi0/s400/IMG_1489.jpg)
Kitapta: Nehru' nun Gözüyle Asya, Türkiye Avrupanın Hasta Adamı Oluyor, Yeni Bir Türkiye Küllerinden Doğuyor, Mustafa Kemal Geçmişten Kopuyor, Kemal Paşa, Asya'da Milliyetçilik, Muhammad İkbal,
Savaş Yıllarında Hindistan gibi bölümlerden oluşuyor.
Yandaki fotoğrafta, Jawaharlal Nehru'nun Dünya Tarihinden Görüşler adlı kitabını kaleme aldığı hapishanenin fotoğrafı yer alıyor.
Kitaptan alıntılarım ise şöyle:
"Mustafa Kemal' in Yunanlılara karşı kazandığı büyük mücadeleyi, yaklaşık 11 yıl önce duyduğumuz zaman ne kadar çok sevindiğimizi çok iyi hatırlıyorum. Ağustos 1922' de Afyonkarahisar'da kazandığı ve ardından Yunan ordusunu İzmir'de denize döktüğü savaşı kastediyorum. Birçoğumuz Lucknow Bölge hapishanesindeydik ve Türklerin zaferini kutlamak için hapishane barakamızı sağdan soldan bulabildiğimiz şeylerle süslemiş, dahası o akşamı, cılız biçimde bile olsa, ışıklandırmaya çalışmıştık."
"Dikkat çekici bir kurum 'Çocuk Haftası'ydı. Söylendiğine göre, her yıl bir hafta boyunca her hükümet görevlisinin yerine bir çocuk görev yapıyor, tüm devlet böylece çocuklar tarafından yönetiliyordu. Bunun nasıl işlediğin bilemiyorum ama harika bir fikir olduğunu düşünüyorum. Çocukların bazıları ne kadar şaşkın, tecrübesiz olsalar da bizim yetişkinlerin, heybetli görünümlü yöneticilerin ve görevlilerin bir çoğundan daha çılgınca davranamaz."
"Küçük ama Türkiye'nin yöneticilerinin yeni bakış açısıyla ilgili önemli bir işaret, 'selamın aleyküm' ün önüne geçilmesiydi. Yöneticilere göre el sıkışma, selamlaşmanın daha uygar bir biçimiydi ve zaman içinde bunun keyfine varılmalıydı."
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiPtC8dpcXbuaISH-JPSYkWCblGC-Z3-5kVt5Jb0_nFVf2gZb0t64ZrmT9wkAropZEbQMlCn5uf9-DOKTjRaRqVXILI8Q5vRGWQ842KIpxl7q6cHcOSqlgicWJVvva7HVwqbN9USreyKpo/s400/IMG_1490.jpg)
"Son yılların bir başka olağanüstü özelliği kadınların toplumsal, yasal, geleneksel birçok yükten kurtulmalarıdır. Savaş Batı' da bunun itici gücü oldu. Doğu'da bile Türkiye'den Hindistan'a ve Çin'e kadar kadınlar ayağa kalktılar, ulusal ve toplumsal alanlarda büyük roller üstlenmeye başladılar. İşte böyle bir dönemde yaşıyoruz. Tarihin heyecan veren bir dönemi bu. Bu dönemde hayatta olmak ve sorumluluktan pay almak ne güzel şey."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder