Bu Blogda Ara

18 Haziran 2018 Pazartesi

Solo - Rana Dasgupta

Yüz yaşındaki, yıılar önce görme duyusunu kaybetmiş Bulgar Ulrich'in geçmişe yaptığı bir yolculuk, yaptıkları yapamadıkları ve anıları. Bir asırlık ömrü boyunca gördüğü savaşlar, kapitalizmden komünizme, tekrar kapitalizme geçişler, Bulgar halkının toplumsal yaşamı, bilimsel, sanatsal gelişmeler, özellikle kimya endüstrisi, dünyanın değişimi eşliğinde kendi yaşantısındaki değişilikler ve bir ömür anlatılıyor kitapta. Kitap; İki bölümden oluşuyor. İlk bölüm Hayat: Magnezyum, Karbon, Radyum, Baryum, Uranyum bölümlerinden oluşurken, ikinci bölüm ise Hayaller başlıklı ve Denizgergedanı, Akbalina, İhtiyozor, Denizineği ve Denizayısı isimli bölümlerden oluşuyor. Her bölümde bir şekilde o bölümün adının geçtiği bir olay var. İlk bölümde Ulrich'in gençliği, iş hayatı, aşk hayatı, Bulgaristan' ın geçirdiği tarihi süreç eşliğinde anlatılırken ikinci bölümde daha çok   Hatuna adlı karakter ön plana çıkıyor.

Kitaptan alıntılara gelince;


"Adamın adı Ulrich. Bu tuhaf adın sorumlusu, Alman kaynaklı her şeye meftun olan babası. Bunun açıklaması ise yıllar boyunca bir hayli zamana mal oldu."


"Yeni zamanların vizyonu böyle bir şey: insanlık miyop gözlerle ayaklarının dibindeki kendine ait bir karış toprağa bağlı kalmaktan, kılıç ve davulla birbirlerine üstünlüklerini ilan etme zorunluluğundan kurtarıldı. Bundan böyle uzaklara bakarak ortak bir geleceği düşleyecekler."


"Babası o sırada, 'Ülkemizi Türkler değil de Avusturyalılar fethetmiş olsaydı bu Aydınlanma'dan bizim de payımıza bir şeyler düşerdi.' demişti."

"Patlama sesleri işitiyor: Irak'ta gene bir savaş var. Bu kez Amerikan işgaline destek olmak için Bulgaristan asker gönderiyor. ..Artık hayatta olmayan annesini düşünüyor; çok sevdiği bu yerlere kendi ülkesinin saldırdığını bilse çıldırırdı. Zaman her şeyi nasıl da değiştiriyor, diye düşünüyor: İnsanlara kim olduklarını unutturup onları kendi soylarına düşman ediyor."

"İkindi vakti sokaklarımıza yüksekten bakıp da nasıl bulutlarla kuşatılmış olduklarını görmekten hala çok hoşlanıyorum Şehrin adıyla uyumlu olduğunu hissediyor insan. Adı Bilge olan (Sofya) bir şehir bulutlarda yüzmeli."

"Ulrich babaevine geri döndü ve babasının, yaşadığı hayal kırıklığı yüzünden can verişini izledi.
 İnsanların bu gibi nedenlerden dolayı can verdiği günlerin sonuna geliniyordu artık. Nitekim Ulrich kendi ölümünün modern tarzda olacağını biliyor; Ölüm belgesi için ölüm nedeninin ayrıntılı açıklaması gerekecek, zira ilerlemiş yaşına rağmen, bürokratlar vefatını şaibeli bir hata olarak görecekler. Bir ölüm belgesinde mevtanın ihtiyarlıktan öldüğünü söylemek mümkün değil artık.
Ama Ulrich'in babası hayal kırıklığından öldü."

"Bundan birkaç ay sonra Amerika Hiroşima ile Nagasaki'ye atom bombası atıldığında gazetelerin birinci sayfaları garip bir şekilde kayıtsızdı; Ulrich olayla ilgili ayrıntılı bilgi edinmek için çok uğraştı. Anlatıldığına göre bombanın yapımı Einstein'in Roosevelt'e gönderdiği bir mektupla başlamış ve projede Berlin'den gelmiş olan  başka biliminsanları da yer almıştı. Tasalı ve ne yapacağını bilmez bir haldeydi Ulrich. Kendini bilime adamış o güzel insanlara Amerika'ya göçtükten sonra ne olmuştu?"

"En üst kademelerde karar verildi. Bulgaristan sosyalist ülkelerin kimya motoru olacak. Maden kaynaklarımız var, ırmaklarımız var, toprağımız ve elverişli bir iklimimiz var. Davarları ve kaba saba köylü danslarını kısa zamanda unutacak ve kafalarını modern şeylerle dolduracak işçilerimiz var. Bizde eksik olan kimyacılar. Onları da yetiştiriyoruz. Çok geçmeden dünya çapında binlerce kimya mühendisimiz olacak. Ama şimdilik temel kimya bilgisine sahip herkes kendine düşen görevi yapacak."

"Şehrin dışına muazzam fabrikalar ve elektrik santralleri kurdular. Köylere ve neye inandıklarını kestirmelerinin mümkün olmadığı köylülere hiç de yakınlık duymuyorlardı. Hayvanlarına, tarım araçlarına ve topraklarına el koydular; insanların tümünü şehirlere sevk ettiler. Çiftliklerin ve köylerin imha edilmesi  beş yıldan az bir zaman aldı: çağdaş bir ulus yaratmak için eski zamanlardan kalma ne varsa silip süpürdüler. Örneğin, bir zamanlar Avrupa'da nam salmış olan Bulgar meyve ve sebzeleri Sofya pazarlarında görünmez oldu; onların yerini uzun kuyruklar ve kavgalar aldı.
   Konut projeleri köylerden şehirlere gelen tüm köylüler için tasarlanmıştı. Lakin koyunları ile ineklerine el konulmasının şokunu henüz hiçbiri üzerlerinden atamamıştı. Kimileri eski evlerini yeniden inşa etme ümidiyle yıkılan evlerinin tuğlasını ve ahşabını eksiksiz olarak eşek arabalarına yükleyip başkente getirmişti. Parklar sabık hainlerin heykelleriyle donatıldı ve tüm hikayeler ters yüz edildi."

"Ulrich annesine bakmadan, 'Çok eskiden Boris'le aramda bir tartışma geçmişti kimya konusunda. Ben kimyanın hayatın bilimi olduğunu iddia ediyordum o ise ölümden başka bir şey getirmediğini. Şimdi görüyorum ki o zamanki tezlerimiz aynı şeyin iki yarısından başka bir şey değilmiş.' dedi."

"Bizlere ne oluyor bilmiyorum. Hayat boyunca tutkularımızı koruyup sürdürmekte zorlanıyoruz, sonra da feda ettiklerimizin yasını tutuyoruz."

" 'Gülmek yasak değil' dedi annesi, 'Hastalık, yaşlılık ya da boş dükkanlar hiç de felaketten sayılmaz. Benim ölme vaktim geldi. Asıl felaket etrafındaki insanların hiçbir şey hissetmemesi, hiç gülmemesi. Ben ayrıldıktan sonra ümit ederim daha çok gülersin. İnsanların gözlerinin içine bak Ulrich, orada hala hayat ışığı olduğunu göreceksin." 

"Eşyaları da Elizaveta ile ölmüştü sanki; eski canlılıklarını kaybettikleri kesinde. Gözlüklerine, yünişine, cansız kitaplarına dokundu. Ayakkabılarını ters çevirerek topukları aşınmış mı diye baktı. Yıllardan beri yazı makinesinde yazdığı yazıları buldu, muazzam bir yığın halinde duruyorlardı. İlk kez merakı galebe çaldı. Hafifçe dokundu annesinin emek vermiş olduğu bu şeye, sol köşesinde dolmakalemle yazılmış elyazısını gördü.Bir sözlüktü bu. Yıllar boyunca bir sözlük hazırlamıştı. Bulgarca-Arapça bir sözlük."

"Türkler maruz kaldıkları haksızlıklara, gettolarda yaşamak zorunda bırakılmalarına, işsizliğe, baskıyla adlarının  değiştirilmesine isyan etti. Eski fabrikalar çalışsa da dükkanlar bomboştu; ebedi sistemin ancak yolsuzluk ve kaçakçılıkla ayakta durabildiğini bir çocuk bile görebilirdi."

"Yeni liderler Georgi Dimitrov'un komünist mumyasını yaktı; yeni kapitalizmlerinin asaleti karşısında bir nefret abidesi gibi duran kabrini de yıkmaya karar verdiler. Patlama öylesine şiddetliydi ki insanlar kendilerini yere atıp gözlerini korudu, çevredeki binaların camları patladı, taş zeminde çatlaklar oluştu. Lakin duman dağılınca ahali kasıklarını tuta tuta gülmeye başladı. Zira anıtkabir eskiden olduğu gibi sapasağlam yerinde duruyordu. Tecrübeli uzmanlar patlayıcıları arttırdılar ama gene hiç mi hiç etkilenmedi.Teknik bir sorun olduğunu söyleyerek üçüncü bir deneme yaptılarsa da sonuç aynıydı. Yapı hala yerinde duruyordu. Aslı faslı olmayan, temelsiz zamanlarda yaşamak böyle bir şeydi işte, geçmiş anlaşılan çok sağlam kurulmuştu."

"Ulrich geçmişi düşündüğünde, hayallere ne kadar çok zaman ayırdığına kendi de şaşıyordu. Dünya giderek şirazesinden çıkıyor olsa da, bizzat kurguladığı hikayeler sayesinde bir günden ötekine hayatını sürdürmeyi başarmıştı."

"O öfkeyle, kasabanın meydanında duran Lenin heykelini yıktılar. Bu olay Boris' i çok etkiledi, zira yaşlı adam o zamana dek daima bir eliyle geleceği işaret etmişti, öteki eli ise ceketinin yakasındaydı hep. Şimdi ise ileriye uzattığı kolu kırılmıştı, içi boştu ve yerde yatması kimsenin umrunda değildi. Boris yıkılan heykelleri kim toplayıp götürüyor acaba diye merak etti."

"İnsan ömrü belirli bir mekan ve belirli bir zamanla sınırlıdır, ama azımsanmayacak bir fazlalık artakalır. Bu fazlalığı hayallerimize istif etmeyip de nerede saklayacağız?"





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder