Okurla sohbet eder gibi yazmış Eduardo Galeano. Uruguaylı muhalif gazeteci-yazar. O'nu okumak keyifli. Hangi ülke vatandaşı olursanız olun kendinizde mutlaka bir şeyler bulacaksınız. Ben yıllar önce Güney Amerika için yazdıklarını rahatlıkla kendi ülkeme uyarladım.
Bu kitapta Eduardo Galeano' nun çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmış 26 yazısına yer verilmiş.
En çok alıntıyı da galiba okuduğum kitaplar içinden en çok bu kitap için yapmışım:
"Hayırseverlik dikeydir, aşağılar. Dayanışma yataydır, yardım eder."
"Bir zaman önce İspanyol din adamı Ignacio Ellacuria bana şu Amerika' nın keşfi hikayesinin ona saçma geldiğini söyledi. Zalimin keşfetme yeteneği yoktur, dedi.
"Zalimi keşfeden mazlumdur."
O, zalimin kendisini bile keşfedemeyeceğine inanıyordu. Zalimin hakiki gerçekliği yalnızca mazlumun olduğu yerden görülebilirdi.
Ignacio Ellacurıa kurşunlarla tarandı, bu affedilemez ifşa yeteneğine inandığı ve kehanet gücündeki inancının risklerini paylaştığı için. Omu öldüren El Salvador' lu askerler mi, yoksa kendisini açık eden bakışa tahammül edemeyen bir sistem mi?"
"Bizim zamanımızda, çoklu pazarların ve çokuluslu şirketlerin çağında, ekonomi uluslararasılaştı ve kültür de , hızlanan gelişme ve araçların kitlesel yayılımı sayesinde 'kitle kültürü' de uluslararasılaştı. İktidar merkezleri bize makineler ve patentlerin yanı sıra ideolojiler de ihraç ediyorlar. Eğer Latin Amerika' da yeryüzü nimetlerinin safası azıcığa ayrılmışsa çoğunluğunun fanteziler tüketmekle yetinmesi zorunlu. Yoksullara zenginlik ilüzyonları satılıyor, ezilenlere özgürlük illüzyonları, yenilenlere zafer düşleri ve güçsüzlere iktidar düşleri. Televizyonun, radyonun ve sinemanın dünyanın eşitliksiz örgütlenmesini haklı göstermek için yayınladıkları simgeleri tüketmek için okuma bilmek gerekmiyor."
Her dakika pek çok çocuğun öldüğü bu topraklarda yürürlükteki sistemin kalıcı olması için birbirimize bizi ezenlerin gözleriyle bakmamız gerekiyor. Halk 'bu' düzeni 'doğal' ve bu yüzden de sonsuz olarak kabul etmesi için evcilleştiriliyor; sistem vatanla özdeşleştiriliyor; rejimin düşmanı hain ya da dış mihrak ilan ediliyor. Sistemin kanunu kutsallaştırılıyor; yenilen halklar talihlerini kader olarak kabul etsin diye, geçmiş tahrif edilerek yoksulluğu her zaman uzak zenginlikleri besleyen Latin Amerika'nın tarihsel başarısızlıklarının gerçek nedenleri hokus pokusla yok ediliyor; küçük ekranda ve büyük ekranda hep en iyiler kazanıyor, en iyiler ise hep en güçlüler. İsraf, teşhircilik ve vicdansızlık iç bulantısına yol açmıyor, hayranlık uyandırıyor: Ruh da dahil her şey alınabilir, satılabilir, kiralanabilir, tüketilebilir."
"Zalim, aynanın mazluma sürekli değişen cıva lekesinden başka bir şey göstermemesini ister. Kim olduğunu ve nereden geldiğini bilmeyen bir halkı nasıl bir değişim süreci harekete geçirebilir? Eğer kim olduğunu bilmiyorsa, olmaya layık olduğu şeyi nasıl bilir? Edebiyat, doğrudan ya da dolaylı olarak, bu ifşaya yardımcı olamaz mı?"
"Biz yaptığımız şeyiz, özellikle olduğumuz şeyi değiştirmek için yaptığımız şeyiz: Bizim kimliğimiz eylemde ve mücadelede yatıyor."
"..Ne o kadar Tanrıyız, ne de o kadar böceğiz. Sınırlarımızın bilinci bir acizlik bilinci değildir: Edebiyatın, bir eylem biçimi olarak, doğaüstü güçleri yoktur. Ama yazar eseri aracılığıyla buna gerçekten değen eylemlerin ve insanların yaşamaya devam etmelerini sağlayarak birtakım büyücü özellikleri gösterebilir.
Kendi gölgeleriyle monologlar ve sonsuz labirentler geliştirenlerin sözü yadsımaları bana tutarlı geliyor ama biz insanlık durumunun bir lağım olmadığı saptamasını kutsamak ve paylaşmak isteyenlerin için sözün anlamı vardır. Konuşacaklar arıyoruz, hayranlar değil; diyalog sunuyoruz, gösteri değil. Okurun bize ondan gelip cesaret ve kehanet olarak yine ona dönen sözlerde bir ortaklık bulmasını amaçlayan bir buluşma girişiminden yola çıkarak yazıyoruz."
"İşime inanıyorum; aracıma inanıyorum. İnsanların açlıktan öldüğü bir dünyada yazmanın bir anlamı olmadığını açık bir pervasızlıkla açıklayan yazarların neden yazdığını asla anlayamadım. Sözü tamamen öfkeye ya da fetişizm nesnesine çevirenleri de asla anlayamadım. Söz bir silahtır, iyiye ya da kötüye kullanılmış olabilir, cinayetin suçu asla bıçağa ait değildir."
"..kendi ülkende sürgün olup kendi içinde sürgün edilmek, dışarıdaki herhangi bir sürgünden her zaman daha zor ve daha faydasızdır."
"Ülkelerimizde ifade özgürlüğünden tamamen yararlansak bile, herkes için yazıyoruz ama yalnızca kitaplara para ödeyebilen ve onlarla ilgilenen eğitimli bir azınlık tarafından okunuyoruz."
"Nerede olursam olayım, hangi toprağa aşt olduğumu asla unutmuyorum; eğer onu üstümde taşıyorsam, eğer onunla yürüyorsam, eğer oysam."
"Kendi topraklarından ve kendi halkından uzaktasın. Evet,ama
başka topraklar görünüyor, başka halklar keşfediliyor, beslenecek yeni kaynaklar, sohbet edilecek yeni insanlar var. Farklılığa ve egoist yıkıma yenilen her bilinç, düşmen için bir zaferdir."
"Cezaevi gibi yönetilen ülkelerde duvarlarda yazılar ya da resimler ışıldamaz. Duvar yoksulların matbaasıdır: Risk alarak, gizlice, bir anlığına, dünyanın unutulmuşlarına ve yoksullarına hizmet veren bir iletişim aracı."
"Bir keresinde bana Endülüs'te sepetindeki midyeleri satarak sokaklarda dolaşan çok yoksul bir balıkçıyı anlattılar. Bu balıkçı bütün midyelerini almak isteyen genç bir beye midyelerini satmak istememiş. Baasitçe şöyle demiş:
-Kendi açlığımda emirleri ben veririm."
"Demokrasi olduğu şey değildir, benzediği şeydir. Ambalaj kültürünün göbeğinde yaşıyoruz. Evlilik sözleşmesi aşktan daha önemli, cenaze ölümden, elbise bedenden, ayin tanrıdan daha önemli. Ambalaj kültürü içerikleri hor görüyor. Söylenen önemli yapılan değil.
Köleliğin Brezilya'da bir yüzyıldan beri olmadığı varsayılıyor ama Brezilyalı çalışanların üçte biri günde bir dolardan az kazanıyor ve sosyal piramit yukarıya beyaz, aşağıda siyah. Köleliğin kaldırılmasından dört yıl sonra, 1892' de Brezilya hükümeti kölelikle ilgili bütün belgelerin kitapların yakılmasını emretti, köle şirketlerinin bilançolarının, makbuzların, şartnamelerin, kararnamelerin ve her şeyin yakılmasını emretti, sanki kölelik hiç olmamış gibi.
Bir şeyin olmaması için, olmadığını açıklamak yeter."
"Başpiskopos Desmond Tutu Afrika'yı kastediyor ama Amerika için de geçerli:
'Geldiler. Onların İncili vardı, bizim toprağımız vardı. Bize 'Gözlerinizi kapayın ve dua edin' dediler. Gözlerimizi açtığımızda onların toprağı vardı, bizim İncilimiz vardı.' "
"Friedrich Nietzsche bir keresinde şöyle demişti:
-Ben yalnızca dans etmeyi bilen bir tanrıya inanabilirim."
" 'Hayat, sen başka planlar yapmakla meşgulken başına gelendir' diyordu John Lennon. Bizim amaçlarla araçların karıştırılmasından muztarip çağımızda, yaşamak için çalışılmıyor, çalışmak için yaşanıyor."
Okuduğum kitaplar hakkında yorumlar, düşünceler,alıntılar içeren kişisel blogum. Mehmet Tekinbaş
Bu Blogda Ara
20 Mayıs 2020 Çarşamba
14 Mayıs 2020 Perşembe
Bir Facianın Hikayesi - Cemil MeriçB
Önsözünde bir daha baskısının yapılmayacağı açıklanan 1981 baskısı Cemil Meriç' in Bir Facianın Hikayesi adlı kitabı.
Bir Çağın Otopsisi, Şiddet Doktrinleri, Anarşiden Anarşizme, Toplu Bir Bakış, Son Durak:Anatomi, Batı Olayı, 1875-1878 Buhranı yahut Ramazan Kararnamesinden Ayestefanos Muahedesine, II.Selim'den Abdülaziz'e, 1908-1918 Buhranı İmparatorluğun Çöküşü ve Ali Paşa' nın Vasiyetnamesi başlıklı bölümlerden oluşmuş. Batı ve doğudaki buhran anlatılmış.
Cemil Meriç genç yaşta görme kabiliyetini kaybetmiş bir yazar. Görmüyorken bu birikimi sahip olmak ve bunları yazıya dökmek gerçekten kolay olmasa gerek. Kendine has üslubu ile Cemil Meriç okunması gereken yazarlardan. Bu Ülke ve Journal okuma sıramda bulunan diğer eserleri.
Kitapta 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başları dünyanın siyasi, ekonomik halleri anlatılıyor.
Kitaptan:
"Abdülhamid katiyen zalim değildi. Adına ve hatırasına eklenen “Kızıl Sultan” lâkabı tarihin en büyük yalanı. Boğdurulup yok edilen devrimci talebeler masalı yalan, çuvallara dikilip Boğaz’ın sularına atılan saraylı kadınlar hikâyesi yalan! Tam tersine... Abdülhamid şiddetten nefret ederdi. Tahammül edemezdi kan akmasına, maddî eza duyardı. Nefret ederdi darağacından. Affetme salahiyetini her vesileyle kullanırdı."
"Halk istemedikçe cumhuriyet kurulmaz; zorla kurulan krallık rejimleri çok görülmüştür. Oysa halkın iradesine dayanmayan cumhuriyet uzun zaman yaşayamaz."
"Şeytan insanı kibirlerinden yakaladı."
"Aydının görevi karanlıkları aydınlatmaktır."
"Sighele' nin Örgüt Psikolojisi adlı eserinden:
İranlı Mektupları'nın sevimli kahramanı Rica, Paris' e gelince tımarhaneleri görür, şöyle anlatır izlenimlerini:
'Dışarıdakiler kendini akıllı sansın diye, üç beş mecnunun içine tıkıldığı evler' "
Yerinde bir hüküm. Aynı şeyi hapishanedekiler için söyleyemez miyiz? Dışarıdakiler kendini namuslu sansın diye üç beş haytanın içine tıkıldığı binalar."
"Şeytan, İnsanları kibirlerinden yakaladı. Tanrı’dan ne farkımız var demeye başladılar."
"...Camus, intiharı incelemekten çok bir cevabı değerlendiriyor. Hayatın anlamı nedir sualine verilen cevap. Düzeyde kalan izahlara iltifat etmiyor Camus.
Yargısı şu: Hayat abestir. Niçin katlanıyoruz? Alışkanlıktan. 'Canına kıymak demek, bu alışkanlığın ne kadar abes olduğunu, yaşamak için hiçbir ciddi sebep bulunmadığını, her Allah' ın günü didinmenin çılgınlığını ve ıstırabın faydasızlığını anladım demektir.' Kısaca, canına kıymak, hayatın yaşamağa değmediğini kabul etmektir."
Bir Çağın Otopsisi, Şiddet Doktrinleri, Anarşiden Anarşizme, Toplu Bir Bakış, Son Durak:Anatomi, Batı Olayı, 1875-1878 Buhranı yahut Ramazan Kararnamesinden Ayestefanos Muahedesine, II.Selim'den Abdülaziz'e, 1908-1918 Buhranı İmparatorluğun Çöküşü ve Ali Paşa' nın Vasiyetnamesi başlıklı bölümlerden oluşmuş. Batı ve doğudaki buhran anlatılmış.
Cemil Meriç genç yaşta görme kabiliyetini kaybetmiş bir yazar. Görmüyorken bu birikimi sahip olmak ve bunları yazıya dökmek gerçekten kolay olmasa gerek. Kendine has üslubu ile Cemil Meriç okunması gereken yazarlardan. Bu Ülke ve Journal okuma sıramda bulunan diğer eserleri.
Kitapta 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başları dünyanın siyasi, ekonomik halleri anlatılıyor.
Kitaptan:
"Abdülhamid katiyen zalim değildi. Adına ve hatırasına eklenen “Kızıl Sultan” lâkabı tarihin en büyük yalanı. Boğdurulup yok edilen devrimci talebeler masalı yalan, çuvallara dikilip Boğaz’ın sularına atılan saraylı kadınlar hikâyesi yalan! Tam tersine... Abdülhamid şiddetten nefret ederdi. Tahammül edemezdi kan akmasına, maddî eza duyardı. Nefret ederdi darağacından. Affetme salahiyetini her vesileyle kullanırdı."
"Halk istemedikçe cumhuriyet kurulmaz; zorla kurulan krallık rejimleri çok görülmüştür. Oysa halkın iradesine dayanmayan cumhuriyet uzun zaman yaşayamaz."
"Şeytan insanı kibirlerinden yakaladı."
"Aydının görevi karanlıkları aydınlatmaktır."
"Sighele' nin Örgüt Psikolojisi adlı eserinden:
İranlı Mektupları'nın sevimli kahramanı Rica, Paris' e gelince tımarhaneleri görür, şöyle anlatır izlenimlerini:
'Dışarıdakiler kendini akıllı sansın diye, üç beş mecnunun içine tıkıldığı evler' "
Yerinde bir hüküm. Aynı şeyi hapishanedekiler için söyleyemez miyiz? Dışarıdakiler kendini namuslu sansın diye üç beş haytanın içine tıkıldığı binalar."
"Şeytan, İnsanları kibirlerinden yakaladı. Tanrı’dan ne farkımız var demeye başladılar."
"...Camus, intiharı incelemekten çok bir cevabı değerlendiriyor. Hayatın anlamı nedir sualine verilen cevap. Düzeyde kalan izahlara iltifat etmiyor Camus.
Yargısı şu: Hayat abestir. Niçin katlanıyoruz? Alışkanlıktan. 'Canına kıymak demek, bu alışkanlığın ne kadar abes olduğunu, yaşamak için hiçbir ciddi sebep bulunmadığını, her Allah' ın günü didinmenin çılgınlığını ve ıstırabın faydasızlığını anladım demektir.' Kısaca, canına kıymak, hayatın yaşamağa değmediğini kabul etmektir."
12 Mayıs 2020 Salı
Yabancı - Albert Camus

Kahramanımız Mersault’un annesinin ölümüyle başlıyor hikâye. Daha sonra Cezayirli bir Arap’ı öldürür ve İdama mahkum edilir. Hayatı ve yaşamayı boş gören kahramanın idama giden sürecinde yaşadıkları ve hayata bakışı yansıtılmış yazarın kaleminden.
"Yabancı' da saçma duygusu ile saçma kavramı arasındaki ayrılık çıkıyor karşımıza. Meursault, saçma kavramından habersiz, saçma duygusu içinde yaşayan bir yaratıktır, örneklerini görebileceğiniz yüz binlerce insan arasında. Yine Sartre' ın yerinde bir tanısına dayanarak diyebiliriz ki, Yabancı romanı, saçma üzerine ve saçmaya karşı yazılmış, klasik değerde bir romandır." diyor Vedat Günyol kitabın önsözünde Yabancı için.
"Dünyada hiçbir şey insanın sevdiğinden vazgeçmesine değmez.”
"Değil mi ki yaşam bir yerde ölümle -yani yoklukla- sonuçlanıyor, öyleyse nedir bu didinip durma, bu yedim-içtim, aldım-verdim, benim-senin kavgasının anlamı?"
”Her şeyin anlamsız olduğunu söylediğimiz anda bile anlamlı bir şey söylemiş oluyoruz.”
"İnsan eninde sonunda her şeye alışır."
"Dinliyordum. Bana zeki dediklerini duyuyordum. Yalnız şunu anlamıyordum: herhangi bir kimsedeki erdemler, nasıl oluyor da bir suçlu aleyhine ezici bir kanaat olabiliyordu."
"Sanki bütün yaşamımda, kendimi haklı çıkarmak için bu dakikayı, şu şafak vaktini beklemiştim. Hiç, hiçbir şeyin önemi yoktu ve bunun ne için böyle olduğunu da biliyordum. O da biliyordu. Geçirdiğim bütün bu anlamsız hayatta, geleceğimin ta derinlerinden, henüz gelmemiş yıllar içinden, karanlık bir soluk bana doğru yükseliyor ve yaşadığım yıllardan daha gerçek olmayan yıllardan bana sunulan ne varsa, hepsini aynı düzeye getiriyordu. Başkalarının ölümü, bir ananın sevgisi ne umurumdaydı benim? Başkasının Tanrısından bana neydi? Başkalarının seçtiği, kabullendiği hayattan, yazgıdan bana neydi?"
"O (rahip) gider gitmez eski iç rahatlığımı buldum. Direncim kalmamıştı, kendimi yatağıma attım. anırım uyumuşum. Gözlerimi açtığım zaman, yüzüme yıldızlar doldu. Kır sesleri bana kadar yükseliyordu. Gecenin kokuları, toprak ve tuz kokuları şakaklarımı serinletiyordu. Bu mahmur yazın o olağanüstü erinci, yükselen bir yıldız gibi içime doluyordu. O anda, gecenin sınırında, vapur düdükleri ötmeue başladı. Bunlar, artık hiç umurumda olmayan bir dünyaya giden vapurları haber veriyordu. Ne zamandır, ilk kez olarak, anacığımı düşündüm. Hayatıın sonlarında niçin bir 'nişanlı' edinmişti, niçin hayata yeniden başlıyormuş gibi oyunlara girişmişti, anlar gibi oluyordum. Orada, orada da bir takım ömürlerin sona erdiği bu İhtiyarlar Yudunun çevresinde de akşamlar, hüzünlü bir savaş aralığı gibiydi. Anacığım, ölümün eşiğinde, kendini oreada serbest ve her şeyi yeni baştan yaşamaya hazır hissetmiş olmalıydı. Kimsenin, kimseciklerin onun arkasından ağlamaya hakkı yoktu. Ben de her şeyi yeni baştan yaşamaya kendimi hazır hissettim. Sanki büyük öfke beni kötülüklerden arındırmış, umuttan kurtarmıştı, işaretler ve yıldızlarla yüklü olan bu gecede, kendimi ilk kez olarak, dünyanıntatlı kayıtsızlığına açıyordum. Dünyayı kendime bu kadar eş, bu kadar kardeş bulunca, anladım ki, eskiden mutluluğa ermişim. Hatta hala da mutluydum. Her şey tamam olsun, kendimi pek yalnız hissetmeyeyim diye, benim için artık, idam gününde bir sürü seyirci bulunmasını ve beni nefret çığlıklarıyla karşılamalrını dilemekten başka bir şey kalmıyordu."
Bunlarda kitaptan bazı alıntılardı.
9 Mayıs 2020 Cumartesi
Zihin Kuşları - Leyla Erbil

Birinci deneme Vinteuil’in Sonat Andantesi ismi ile yazılmış. Bu denemede yazar Proust’un Kayıp Zamanın İzinde serisinden Vinteuil’in müziğinin gerçek yaşamda peşine düşüp onu bulmaya çalışıyor.
Borges’in Kibrinde ise yazarın taklitçilerine bakış açısını biraz kibir karışmış bulduğunu söylese de Borges’ in büyüklüğünden bahsetmeden geçmiyor.
Sonraki sayfalarda Sait Faik’ e dair hatıralar ve incelemeler mevcut. Çerkez Ethem, Orhan Pamuk, Tezer Özlü ve daha pek çok isim ve konu denemelerde işlenmiş.
Kitaptan bir çok yazara ilişkin kitap önerileri buldum. Kitap bir yazar ve kitaplarını inceleme üzerine kurulmuş. Marcel Proust ve Sait Faik üzerinde daha çok durulmuş. Bir de Tezer Özlü.
Sevr Antlaşması ve Aydın (İzmir) Vilayeti - Kamil Su

İşgal edilen bölgelerde işgal süresince kamu hizmetlerinin görülmesinde bir takım meseleler ortaya çıkmıştır.
Kamil Su' nun hazırlamış olduğu bu kitapta rakamlar ve belgeler ışığında Aydın Sancağında (İzmir) işgalin yarattığı meselelerden, özellikle milli eğitim ile ilgili olanlardan söz edilmiştir.
Kitap, Kültür Bakanlığınca 1981 yılında yılında yayınlanmıştır.
6 Mayıs 2020 Çarşamba
Ceza Sömürgesi - Kafka
Franz Kafka'nın suç ve ceza arasındaki ilişkiye farklı bir bakış açısı getiren Ceza Sömürgesi. Adı verilmeyen bir adada, acımasız bir zekâyla kurgulanmış bir mekanizmanın, suçlu ya da suçsuz olmasına bakılmaksızın mahkumları bürokratik bir katılıkla ve doğal kabul edilen bir yaklaşımla "cezalandırdığı" bir tören. Bir yanda duygusal açıdan olaya mesafeli duran, suskun kalan 'tanık' gezgin, öbür yanda yasama, yürütme ve yargı yetkilerini kendinde toplamış ve bu sorumluluğu kendini kurban etme derecesine vardıran subay. İkisi arasındaki tezatları mercek altına alıyor ve bunları gerçeklikle baş etmenin karşıt olasılıkları olarak okura sunuyor.
Alıntılar da şöyle:
" 'Bizim orda adaletin yerine getirilmesi başka türlü olur', ya da, 'Bizim orda hükümlüye, hüküm giymeden önce kendisini savunması için fırsat verilir', ya da, 'Biz işkence usulünü daha orta-çağda bırakmıştık.' "
"Uysal bir köpek gibiydi hükümlü; öyle ki, görenler, “bu adam serbest bırakılsa, dolaydaki tepelerde uslu uslu gezinir, idam saati gelince çalınan bir ıslıkla da koşa koşa gelir” derdi."
"İlk kez uçacak bir kuşun bocalayıp çırpınması, tereddüt etmesi zayıflık mıdır?"
"Size emanet edilen bir şeyle dalga geçmek, güveni kötüye kullanarak yapılabilecek en büyük kötülüğü yapmak olur."
"Bahar vakti bir ırmak düşünün; daha güçlü hale gelene kadar yükselip kıyı boyunca arazilere bereket taşırken, yatağından asla şaşmaz. Bilir ki, yolun sonunda ulaşacağı deniz, kendisini hoş karşılayacak bir dosttur."
Alıntılar da şöyle:
" 'Bizim orda adaletin yerine getirilmesi başka türlü olur', ya da, 'Bizim orda hükümlüye, hüküm giymeden önce kendisini savunması için fırsat verilir', ya da, 'Biz işkence usulünü daha orta-çağda bırakmıştık.' "
"Uysal bir köpek gibiydi hükümlü; öyle ki, görenler, “bu adam serbest bırakılsa, dolaydaki tepelerde uslu uslu gezinir, idam saati gelince çalınan bir ıslıkla da koşa koşa gelir” derdi."
"İlk kez uçacak bir kuşun bocalayıp çırpınması, tereddüt etmesi zayıflık mıdır?"
"Size emanet edilen bir şeyle dalga geçmek, güveni kötüye kullanarak yapılabilecek en büyük kötülüğü yapmak olur."
"Bahar vakti bir ırmak düşünün; daha güçlü hale gelene kadar yükselip kıyı boyunca arazilere bereket taşırken, yatağından asla şaşmaz. Bilir ki, yolun sonunda ulaşacağı deniz, kendisini hoş karşılayacak bir dosttur."
Nerde Kalmıştık - Rıfat Ilgaz

Bu sözü rahmetli Süleyman Demirel' den de hatırlarsınız. İktidara her gelişinde derdi. "Nerde Galmıştık?"
Bakmayın Hababam Sınıfına. Rıfat Ilgaz muhalif bir yazar. Hep dönemin aykırı yayın organlarında çalıştı. Hiç bir zaman kalemini satmadı, yandaş olmadı.
Kitabında 37 adet yazısı var hepsi birbirinden değerli. Güncel konular, siyaset, yaşam, gazetecilik, eğitim, edebiyat konularında yazıları var. Bu yazılardan bir kaç tanesinden yaptığım uzunca alıntıları diğer bloğum olan hayattankalanlar'da paylaşacağım.
Şimdiki bazı gazetecilere muhalif diyenler Rıfat Ilgaz ve Aziz Nesin gibi yazarların döneminde iktidar olmadıklarına dua etmeliler.
Ancak şu var ki; yıllar geçmiş yazı konuları hiç değişmemiş.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)