Bu Blogda Ara

25 Mayıs 2024 Cumartesi

Kitab-ül Hiyel - İhsan Oktay Anar


Kitab-ül Hiyel, Arapça hîle (hüner, tedbir, çare, yöntem) kelimesinin çoğulu olan hiyel, ilimler tarihinde genellikle makine bilgisi ya da makine teknolojisi anlamında kullanılmıştır. 

Kitaba roman denilir mi bilemiyorum. Tarihi bir anlatım. Çok güzel tasvirler var. Çok güzel çizimler ve bir makine mühendisi gibi en ince ayrıntısına kadar anlatılan makineler ve bunlara ait çizimler. Ustalık, uzmanlık gerektiren bir anlatım. Gerçi ben sıkıldım ama sonuna kadar da okudum. Teknik detaylar biraz sıktı. Ama anlatılanların arasından mizahı ve güzel anlatımı seçip çıkardığınızda kitaptan zevk alıyorsunuz. Ama öncelikle dilinin ağır ve anlaşılması zor olduğunu söylemeliyim. Ayrıca kitap kurmaca olduğundan tarihte böyle kişilikler yaşamış mı diye de araştırma zahmetine de girmeyin.

Kitabın konusu ise, Osmanlı Döneminde yaşamış üç mucidin maceralarını, icatlarının detaylı çizimlerini, başlarına gelen olayları okuduğunuz trajikomik olayların anlatıldığı bir roman. Yafes Çelebi, Calud ve Lalezar Necef Bey’den Angilidis Efendi’ye, Samur ve Yağmur Çelebiler’den Uzun İhsan Efendi’ye bir sürü mucit, hiyelkar.
"Dünyadaki her şey bir mucizeyken insan nasıl hayret etmeden durabilirdi?"

"Ustaların kılınç yapmak için saatlerce ve günlerce dövdükleri demir neden serttir, bilir misin? O, insanoğluna hemen boyun eğmez, çünkü onların, kendisiyle işleyecekleri suçları bilir. Bu yüzden de ortak olacağı günahların bedelini ateşte dövülürken peşinen öder."

"Aptal görünmenin bir yolunu bulmalıydı. Ne yazık ki bunu başarabilecek kadar zeki değildi."

"Zalimlerin kolları kendi erişilmez isteklerine göre çok kısadır. Tutkularının büyüklüğü onları böylece sakat kıldığından, bizim kılınç dediğimiz koltuk değneğini kullanırlar."

Bir Perişanlık Hali - Mehmet Anıl


Bir erkek, sevgilisinin dört yaşındaki kızına cinsel taciz suçlamasıyla kendini bir anda cezaevinde bulursa ne olur? Üstelik bu erkek kendi halinde saf bir Anadolu delikanlısıyken, sevgilisi kentli ve alımlı bir kadınsa? Suçlu mu, suçsuz mu? Adi bir pedofili olayı mı, talihsiz bir yanlış anlama mı?
Mehmet Anıl, tam da bu noktada başlatıyor romanını:
Biz, Harun'u cezaevine düşmesiyle tanımaya başladık. Bu bir perişanlık halidir.
Yargılanma sürecine Harun'un akıl tutulması eşlik eder; başlangıçta sınırda kişilik bozukluğu olarak teşhis edilen rahatsızlığı, geri dönüşü olanaksız boyutlara uzanır. Harun, son umut olarak sığındığı dinde kurtuluşu bulabilecek midir?
Bir Perişanlık Hali, bir taraftan Harun'un dramının öykülendiği, diğer taraftansa yargılama sürecinin sorgulandığı çift katmanlı bir anlatı düzlemi üzerinde kurgulanmış, son satıra kadar okurun merak duygusunu ayakta tutan ve bunların ötesinde; sevgi(sizlik), delilik, adalet kavramlarını sorgulatırken aynı zamanda eğlendiren bir roman.

"Hatalar, doğruya tırmanan merdivenin kaygan basamaklarıdır."

"İnsanın içindeki umut, sahibini çaresizce kurtarmaya çalışmaktadır. Zaman geçer, umut yenilir, yerini hakikat alır."

"Önemli bir şey ölmek. Felsefik ifadelerle dillendirilmese de özel muameleyi hak ettiğini hissediyordu ölümün. Doğumdan farklı olarak bütün ölümler aynı derecede önemliydi."

19 Mayıs 2024 Pazar

Suskunlar - İhsan Oktay Anar

Bütün romanları gibi Suskunlar da bir başyapıt. Hayran olduğum yazarlardan İhsan Oktay Anar. Romanın geçtiği dönemi birebir nasıl bu kadar yansıtabilir bir insan. O döneme ilişkin dile nasıl bu kadar hakim olabilir. Hayranlıkla okuyorum kitaplarını. Suskunlar için mistik bir roman diyebiliriz. Tarihin dinin mistisizmin içiçe geçtiği bir olaylar halkası.

Çeşitli öykülerin bir arada, birbirini destekleyecek şekilde verildiği roman geniş bir şahıs kadrosuna sahiptir. Roman Yegâh, Dügâh ve Segâh adlı üç bölümden oluşmaktadır. Roman, ihtiyar bir bekçinin Yenikapı Mevlevihanesi etrafında mavi ışık saçan bir hayalet görmesiyle başlar. Bu hayalet Âsım adlı bir adamın hayaletidir. Romanda olaylar kronolojik bir sırayla gelişmez. Yazar geriye dönüş tekniği ile bize Kalın Musa’nın torunlarından Davut ile Eflatun’dan bahseder. Olayların karışık bir şekilde ilerlediği romanda sözü edilen Asım kendisine on ki parmaklı, büyük elleri olan Venedikli cüce bir köle alır. Bu köle büyük ve on iki parmaklı elleri sayesinde musikide çok başarılıdır. Kölelikten kurtulmak isteyen cüce beselerini sahibi Asım’a vermektedir, böylece Asım çok meşhur olmuştur. Asım annesinden başka kimsesi olmayan Neva adlı çok güzel bir kıza âşıktır. Ve olaylar sürer gider. Alıntı: (https://daragacisanat.com/2022/07/04/tarih-icinde-bir-roman-suskunlar/)

"Belki de susmak, gerçeği anlatmanın tek yoluydu."

"Kin şeytanın kahkahasıdır."

"Kusur benim imzamdır. Bir ismim olduğu sürece bir kusurum da olacak ve olmalı."

"Ne var ki, her şeyi bilmek için, belki hiçbir şey bilmemek gerektiğinden, âdemoğullarından bazıları, bildikleri her şeyi unutmaya hayatlarını adadı. Çünkü onlara göre, ancak hiçbir şey bilmeyen bir mâsum, gördüğü anda O'nu tanıyabilirdi. Bunun için belki de, ölmeden önce ölmek gerekiyordu."

"Gözün vazifesi sadece “görmek” değil, Hakikat’i görmektir. Hakikat’i gören bir göz, artık başka bir şey göremez. Çünkü o artık, başka bir vazifeyle mükellef değildir ve başka bir gayesi de yoktur."

18 Mayıs 2024 Cumartesi

Mavi Karanlık - Vedat Türkali

Türkiye'nin yetmişli seksenli yıllarının karışık siyasi ortamını en güzel özetleyen kitaplar Vedat Türkali'nin kaleminden çıkıyor.  Mavi Karanlık da onlardan biri. 

Zaman: 12 Eylül 1980 Darbesi öncesinin minyatür, kaotik "iç savaş" yılları. Olayların eksenini, doktora öğrencisi Nergis'in ölümle tehdit edilen sevgilisi, fizik asistanı Korhan'ı ölümden kurtarmak için Bodrum'a getirilişi, orada eski sevgilisi Özgür'le karşılaşması oluşturuyor.

Bu kitapta da yazar, bizi  bir Türkiye gerçeği olan 12 Eylül 1980 askeri darbesi öncesindeki günlere götürüyor.  Bu kez Muğla'nın Bodrum-Gökova taraflarındayız. Darbe öncesi şiddetlenen olaylar ve tehditler ana karakterlerimizi bir nevi baba evi olan Ege kıyılarına atmasına sebep oluyor. Tabi gelinen yer Bodrum. Burası o dönem belki de birçok sözde aydın için kaçış yeri olmuş bir yer. Burada, ana karakterlerimiz birçok  meslekten insan kalabalığıyla beraber Türkiye’deki siyasi gelişmeler izleniyor. Aydın ile halk arasındaki çatışma, çelişki ve boşluklar kitabın ana çatışma noktası. Hatta, belki de kitabın ana fikrine giden çekirdek düşünceyi oluşturuyor diyebiliriz. 

Vedat Türkali kitaplarını seviyorum. Yanlı ya da yansız anlatımı nasıl olursa olsun okuması beni mutlu ediyor.

Alıntılar ise şöyle:

"Düşündüğünü söylemekten korkmaya başladı mı kişi, düşünmekten de korkmaya başlar."

"Kim büyük sanatçı olabilmişti başkaldırmadan?"

"Bu pis dünyaya nasıl dayanılır, güzel düşler de olmasa?"

''Kaplumbağa olacağım gene. Kabuğuma çekilip burnumun ucuyla gözetleyeceğim çevreyi. Buraya gelirken öyle dememiş miydim; niye döndüm? Dönmedim. İşte, söylüyorum gene. Yetti be. Bu pis, bu rezil, bu kanlı dünyada sevginin de yeri yok, sevecenliğin de. Hepsi bela kişinin başına. Seveceksen kendini sev!''

"Bir süre tek başıma kalıp içimdeki dağınıklığı gidermem gerek; onarılmaz biçimde yıkılıp dökülürse toparlayamam bir daha…"

"Yol hep yeniden başlıyor. Biten biziz. Bitmemek için savaştığımız kadar insanız. Ölüm, hemen bitiverenler içindir."

Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu/Ayışığında "Çalışkur" - Haldun Taner

 

Büyük öykücü Haldun Taner'in iki kitabının birleşiminden oluşan bu kitapta on üç öykü bulunuyor. Şişhaneye Yağmur Yağıyordu, Kantar Katibi Ali Rıza Efendi, Konçinalar, Ablam, Atatürk Galatasaray'da, Fraulein Houbold'un Kedisi, Eczanenin Akşam Müşterişleri, Fasarya, Memeli Hayvanlar, Ayışığında Çalışkur, Hikayenin Tepkileri, Sonuç ve Sonucun Tepkileri bu öyküler.

Hepsi güzel hikayeler. Ben en çok da Fasarya adlı öyküyü beğendim. Dipnotlarda eski kelimelerin anlamlarının verilmesi güzel olmuş. 

Kantar Katibi Ali Rıza Efendi adlı öyküdeki aşağıdaki alıntı ilginçti:

"Tahsildara döndü, 'Sen bilirsin bir iki, ben bilirim on iki...Efendi, ben Muğla kazalarında, mükellefin altın dişini çatır çatır söktüklerini gördüm. Bu mu maliyecilik? Bu mu idare-i hükümet?"

"Süheyl'le Serap sanki Şişhane'de değillerdi. Sanki yağmur yağmıyordu. Sanki iç adım ötelerinde kümelenmiş insanlar yoktu."

"Mutfakta kahve pişiren karımın mırıldanan sesi. Ve içimde ve havada ve eşyada, alabildiğine bir yaşama hevesi."

"Halbuki ben, kalemini çirkefe değil, insan sevgisine batırıp yazanların yazdıkları yazıları severim."

5 Mayıs 2024 Pazar

Yüzbaşı Corelli'nin Mandolini - Louis de Bernieres

Kitap, 2. dünya savaşında İtalyan ordusunun Kafelonya adasına yerleştirilmesinden sonra, Yüzbaşı Corelli'nin bir doktorun kızı olan Palegia ile olan aşkını anlatır. Savaş süresince çekilen zulüm ve sefalet yüzünden herkes bitap düşmüştür. Böyle bir ortamda insanlar duyguları ve mantıkları arasında seçim yapmak zorundadır.

Kitabı çok beğendim. Akıcı bir anlatımı ar. Bitirdikten sonra filmini de seyrettim. Aynı tadı alamadım.

"Eskiden barbarlar vardı. Şimdi kendimizden başka suçlayacak kimse yok."

"...Hipokrat şöyle demişti: "Aşırı dertlere aşırı devalar uygulamak uygundur."..."

"...Aşktan esinlenen en korkak adam kahraman kesilir, yiğitlerden yiğit olur böyle zamanda. Homeros'un dediği gibi nasıl Tanrı kahramanların ruhuna cesaret üflerse, Aşk da âşıkları öyle yüreklendirir. Sevgili uğruna ölmeyi göze aldıran Aşktır, yalnız Aşk!..."

"Savaş, harika bir şeydir. Filmlerde ve kitaplarda."


3 Mayıs 2024 Cuma

Zar Adam - Luke Rhinehart

Sıkılmış psikiyatrist Luke Rhinehart Manhattan'da eşi ve iki çocuğuyla yaşamaktadır. Hem Batı hem de Doğu felsefelerinin hayatın anlamı alternatiflerinden tatminsizlik yaşar ve basit zar atışlarıyla kendi dinini oluşturarak hayatını sonsuza kadar değiştirir. Rhinehart ve hastaları kısa zaman içinde ebedi kurtuluşlarının tek yolunun her şeyi zarların kararına bırakmak olduğuna inanmaya başlarlar. Luke, seks, madde bağımlılığı ve terapi hakkındaki zar atışlarıyla yeni dinini muhafazakar davranış ve ahlak çöküntüsünün esprili bir birleşimine dönüştürür. O bu düşünceyle kendi yaşantısını ve dünyayı değiştirmeyi amaçlamaktadır. Zarlar hayatınızı belirlemeye başladığında artık her şey mümkün olmaktadır.

Zar atarak hayatı yaşamak ve bunu bir yaşam biçimi haline getirmek. İyiyi de kötüyü de zarlardan bilmek. Sevdim ben bu oyunu. Güzel bir kitap. Okuyun derim.

İki cümlenin altını çizmişim.

"Hayat can sıkıntıları okyanusunda vecde gelme adalarıdır ve otuz yaşından sonra kara nadiren görünür."

"Kendinizi anlayın, kendinizi kabul edin ama kendiniz olmayın."