Okuduğum kitaplar hakkında yorumlar, düşünceler,alıntılar içeren kişisel blogum. Mehmet Tekinbaş
Bu Blogda Ara
2 Ekim 2020 Cuma
Dahi Diktatör - M. Celal Şengör
Aylak Adam - Yusuf Atılgan
Yusuf Atılgan denilince akla gelen kitaptır Aylak Adam. Aylak Adam’ın kahramanı C., kendisine miras kalmış parayla geçim derdi olmadan rahat bir yaşam sürmektedir. Biri diğerine eklenen günlerini İstanbul’un sokaklarında, caddelerinde dolaşarak, şehrin sinemalarını, atölyelerini gezerek geçirir. Bir şey eksiktir yine de. Hayatını değiştirecek, yaşantısına anlam kazandıracak olanı aramaktadır. Ancak bu şeye, bu insana, şehrin sokaklarında rastlayabilecek midir?
Yusuf Atılgan’ın kentli aydının basit, amaçsız ve “aylak” varoluşunu anlattığı romanı, edebiyatımızın en başarılı tiplemelerinden birini yaratmıştır. Onlarca yıl sonra hâlâ güncelliğini koruyan, huysuz ama içten, yabancı ama tanıdık bir adamı resmeden Aylak Adam uzun süre unutamayacağınız bir eser, aklınızda dolaşmaya devam edecek bir başyapıt.
Alıntılarım:
"İnsanları yalan söyledikleri zaman dinlemeyi severim. Olmak istedikleri ama olamadıkları ''kişi''yi anlatırlar."
"Bir gün sana dünyada katlanılacak tek şeyin sevgi olduğunu öğreteceğim.”
"Birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi. İçimdeki sıkıntı eridi."
"Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaydaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur, kimi müdürlüğüne, kimi işine, sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. Kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım. Öküzleri besiliydi, pırıl pırıldı. Herkesin, "Veli ağanın öküzleri gibi öküz, yoktur," demesini isterdi. Daha gülünçleri de vardır. Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi!"
"—Neden bu kadar kötümsersin ?—Sen neden değilsin ? Çevrene bakmıyor musun? En mutlu görünenlere bile? Bütün bunlar üç oda, bir mutfak, iki çocuk düşü ile başlıyor. Sonra?"
“Kimsesiz kalsın istiyordu. Benim ona tutunabilmem için onun benden başka dayanağı olmamalı!”
"Alışmaktan korkuyordu. Böyle bir yeri olması kötüydü. Sonra insan kendinin değil, o yerin isteğine uygun yaşardı."
"(Boğazını gösterdi ).Burama kadar şiirle doluyum.Hem de ne şiir !"
1 Ekim 2020 Perşembe
Komünist - Vedat Türkali
Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde - Mahir Ünsal Eriş
Ondört kısa öyküden oluşan bir Mahir Ünsal Eriş kitabı.
Bu adamın kitaplarını seviyorum. Konuşuyor gibi yazıyor, akıcı ve kendinizden bir şeyler bulacağınız konuların içine dalıveriyorsunuz. Okuru anlattığı öykünün içine çekiyor. Sanki kendi hayatını anlatıyor. Hikayeler genelde duygusal. Aşk var, utanmak var. Sizi zaman makinesine bindiriyor yazar, seksenlere götürüyor. Belki de öykünün kahramanlarından biri olmanızı istiyor.
Alıntılara gelince:
" 'Ölmüş dediler Serkan için' diyor bakkal. 'Ateşlenmiş gece, apar topar götürmüşler. Hastanede ölmüş.' Ne kolay söylüyor.
Merdivenlerinden iniyorum bakkalın. Aynı patikadan evin yoluna düşüyorum. Karnımın içinde bir şeyler kaynıyor sanki, asitli bir şeyler. Arasında koşuştuğumuz ekinler gibi yarılıyor içim. Ölmek ne bilmiyorum. Merak da etmedim hiç. Yani iyi kötü bir fikrim var aslında, tam olarak ayrıntısını bilmiyorum. Tatil gibi bir şey sanıyorum onu, taşınmak gibi, kesin bir şey. Onu bir daha göremeyeceğimi biliyorum. yine de fakat. Bu kadar ani olmasına, böyle habersizce kaçar gibi olmasına üzülüyorum sonra, bozuluyorum biraz.. Çağırsaydı ben de giderdim belki."
"Hiç olmasa ölmeseydi, gitmeseydi, babalık etseydi. Dursaydı, baba denecek biri olsaydı evin içinde. Ama gitti işte, ölüverdi adam, adına bile dillerini döndüremedikleri bir Bulgar kasabası girişinde. Gitmesinde sorun yok, asıl sorun bir daha gelmeyecek olmasında."
"Daha küllüğe yeni bastım sigaramı. zıvanası kokuyor acı acı. Nerden aklıma geldiğini buldum Bilye Hikmet'in de. Sahi, gerçekten de, cennette de aşık olacak mıyız? Orada da kıskanacak mıyız sevdiğimizi ölesiye, öldüresiye. Cennette olabilecek miyiz sevdiğimizle, aramıza ayrılık girmeden? İstememek olmasın orda bari, bırakıp gitmek olmasın hiç olmazsa. Gönül kapıları açık olsun, çalmadan girilsin içeri."
"Her şeyin biteceği hakikatini aklına getirmeyebilecek kadar çocuk olmak ne büyük mutlulukmuş meğer."
“Ama seviyordum onu. Yani galiba seviyordum, sanırım sevmek böyle bir şeydi. Hiç yanımdan gitmesin istemekti..”
”Maalesef, diye başladı söze. Maalesef, beyaz bir kağıdın tam ortasına damlayan kocaman bir mürekkep lekesi gibi düştü içime. Sanki iki göğsümün ortasında bir yer, içine sıcak su dökülmüş çay bardağı gibi patladı, kırıkları ciğerlerime battı sanki..”
"İnsanların kederli olmayı çok sevdiği yıllar. Her şeye sinmiş bir Maltepe sigarası kokusu, bir ucuzluk, bir pazardan alınmışlık, bir muşambalık.."
"Kimi sevsem, hep beklemekle geçiyor vaktimin büyük çoğunluğu..."
"Ben annesine üzülüyor sanmıştım baştan, değilmiş, o hep öyleymiş, üzgünmüş hep. İnsan üzülmekten yorulmaz mı?"
"Her şeyin biteceği hakikatini aklına getirmeyecek kadar çocuk olmak ne büyük mutlulukmuş meğer."
28 Eylül 2020 Pazartesi
Bütün Öyküler - Samim Kocagöz
1939 yılında yazdığı öykülerle edebiyat dünyasına giren Sökeli yazar Samim Kocagöz'ün Ege öykülerini yerel ağız ve adetlerle harmanladığı öykülerinden oluşan 1993 basımı kitabı "Bütün Öyküler"
Bu kitapta yazarın Tellikavak, Sığınak, Sam Amca, Cihan Şoförü, Ahmet'in Kuzuları, Yolun Üstündeki Kaya ve Yağmurdaki Kız adlı öykü kitapları bir araya getirilmiş. Hepsi küçük küçük öykülerden oluşuyor. Öykü yazarlığı denince ilk akla gelen Samim Kocagöz'ün öyküleri yabancı dillere de çevrilmiştir.
Kitaptan akılda kalan alıntılarda şöyle:
"Buralarda adettir; büyük toprak sahipleri, köylüye topraktan başka tohum, bütün yıl yetecek ürün alıncaya dek dayanma _yiyecek, içecek, tarlaya bakım masrafı- verir; buna karşılık köylü de, bir çift öküzü ile tarlada çalışır, sürebildiği denli toprak sürer, ürün kalkınca kazanca ortak olurdu."
"İnsan bir gün olsun mesela, oh şu yaprak ne kadar yeşil, ne kadar güzel... diye düşünemez. Rahatça düşünmek fırsatını bulduğu an, çok uzun sürmez. Kendi içinin yeşilinin sarardığı hemen aklına gelir."
" 'Ne de olsa kötü ölüm bu..' diye mırıldandı, 'çamurlara yuvarlanıp batmak; çıkmayı denedikçe batmak çıkamamak...Düşmanlarına karşı kendini koruyamamak...En sonunda gözlerin baka baka düşmanına kendi yedirmek...Hem de kime? Çakal gibi ciğeri beş para etmez korkak bir düşmana! Tuh! Allah belasını versin...Bombok bir iş bunu...Kırk yıldır ben de böyle battım ya...Başkalarının tarlalarında çalışmaktan ben de bıktım, Koca Öküz de...Hayvancağız benden akıllı, benden cesur çıktı...Vazgeçti fukara dünyasından...' "
" 'Ben şiir yazacağım: öyle şiir ki, hep birlikte yaşamak mutluluğundan söz etsin!' diyordu."
"Dünya yüzünde dikili tek bir ağacın yok. Bir karış toprak sahibi değilsin...Neye yaşayacaksın sanki...At kendini Menderes'e!"
"Siz de eşeğe binmeden bacaklarınızı sallıyorsunuz' Ortalıkta toprak yok be!..."
27 Eylül 2020 Pazar
Çalınmış Hasat - Vandana Shiva
Dünyaca ünlü ekolojist, araştırmacı ve aktivist Vandana Shiva, DTÖ ve uluslararası tekellerin dünya tarımına egemen olmaya çalıştığı günümüzde, küresel nüfusun yüzde 70'ini teşkil eden küçük çiftçi ve yerel cemaatlerin yaşamsal sorunlarını, endüstriyel tarım uygulamalarını nedeniyle uğradıkları muazzam kayıpları kendi ülkesi Hindistan ve Asya tarımına ait örneklerle anlatıyor.
Genetiği değiştirilmiş organizmaları yaşam üzerindeki patentler, deli danalar ve endüstriyel su kültürleri üzerine çeşitli bölümler içeren bu kitap, gen mühendisliği ve ticari tarım hakkındaki tartışmalar için geniş bir perspektif sağlayan zengin ve özenle seçilmiş veriler sunuyor.
"Bu kitap, küresel şirketlerin gıda ve tarım sistemlerini yok edişinin olduğu kadar buna karşı direnen halk hareketlerinin de bir hikayesidir." diyor Çalınmış Hasat kitabının yazarı Hindistan'lı Vandana Shiva. 1987'de 'Dag Hammarskjöld Vakfı' nda düzenlenen 'Yaşamın Kanunları' adlı bir biyoteknoloji toplantısından sonra attığı ilk adımın Navdanya Hareketini başlatmak olduğunu söylüyor. Navdanya, tohumları saklamayı, biyoçeşitliliği korumayı, tohum ve tarımı tekellerin denetiminden kurtarmayı amaçlayan bir harekettir.
Soner Yalçın'ın Kara Kutu ve Saklı Seçilmişler adlı kitapalrında anlatılanlarla bu kitaptakiler genel anlamda paralellik gösteriyor.
"Çiftçi için tohum yalnızca gelecekteki bitkiler ve gıda için bir kaynak değildir; kültür ve tarih de tohum içinde saklıdır. Tohum gıda zincirinin ilk halkasıdır. Tohum gıda güvenliğinin nihai sembolüdür."
"Pamuk gibi ticari ürünlerin üretiminin artması, temel gıda üretiminin azalmasına, temel gıda fiyatlarının yükselmesine ve yoksulların gıda tüketiminin düşmesine neden olur."
"Sığırların çiftlik sistemlerindeki bu çok çeşitli fonksiyonları Hindistan'da kutsal inek metaforuyla korunmuştur. Hükümet kuruluşları pek çok Hintli için kabul edilemez olan inek kesimlerini 'bufalo eti' diyerek kurnazca saklamaktadır."
"Isho Upanishad ayrıca şunları da söyler:
'Kendi doymak bilmeyen ihtiyaçlarını karşılamak için doğanın kaynaklarını aşırı kullanan bencil bir insan, hırsızdan başka bir şey değildir; çünkü bir kişinin kendi ihtiyaçlarının ötesinde kaynak kullanması, başkalarının hakkı olan kaynakların kullanılmasına yol açacaktır.' "
"Ekolojik dünya görüşüne göre ihtiyacımız olandan fazlasını tükettiğimiz veya doğayı açgözlü bir şekilde sömürdüğümüz zaman hırsızlık yapmış oluruz. Büyük tarım şirketlerinin yaşam karşıtı görüşlerine göreyse doğayı yenilemek ve korumak hırsızlıktır. Bu dünya görüşünde bolluğun yerine kıtlık, doğurganlığın yerine kısırlık hakimdir. Doğanın soyulmasını bir pazar mecburiyeti addeder ve bu soygunu verimlilik ve üretkenlik hesaplarının arkasına saklar."
"Tohum saklama ve biyoçeşitlilik hakkımızı yeniden kazanmalıyız. Beslenme ve gıda güvenliği hakkımızı yeniden kazanmalıyız. Büyük şirketlerin doğaya ve yoksul insanlara karşı yürüttüğü bu soygunu durdurmalıyız. Gıda demokrasisis, demokrasi ve insan haklarının yeni gündemidir. Ekolojik sürdürülebilirlik ve toplumsal adaletin yeni gündemi gıda demokrasisidir."
"Hindistan'da inek Lakshmi, yani zenginlik tanrıçasıdır. İnek dışkısına da Kalshmi gibi tapınılır; çünkü organik gübre olarak dünya veriminin yenilenmesinin kaynağıdır. İnek kutsaldır, çünkü tarımsal bir medeniyetin sürdürülebilirliğin tam kalbinde yer alır. Bir tanrıça ve kainat olarak inek ilgi, şefkat, sürdürülebilirlik ve adaleti sembolize eder."
"Fakat daha fazla hayvansal protein tüketiminin yaşam kalitesini ya da zeka seviyesini artıracağı doğru değildir. Aslına bakılacak olursa, yaşam kalitesini gerçekten artırmak isteyen insanların vejetaryenliği tercih etme eğiliminde oldukları görülür."
"Hayvancılık endüstrisi ineklerin et ve süt üretimini onları yoğun, protein değeri yüksel yem konsantreleriyle besleyerek yükselmiştir. bu uygun bir diyet değildir; çünkü ineklerin kaba yeme ihtiyaçları vardır. Hayvancılık endüstrisinin bu ihtiyacı karşılamak için geliştirdiği yöntemlerden biri ineklere plastik bulaşık süngeri yutturmaktır. Bunlar işkembede yaşam boyunca kalırlar."
"Bir kilogram kümes hayvanı eti üretmek için iki kilogram, bir kilogram domuz eti üretmek için dört kilogram, bir kilogram dana eti üretmek için sekiz kilogram tane tahıl gereklidir."
"Hindistan' da kaplumbağa kutsal kabul edilir. Yaradılış tanrısı ve koruyucu Vişnu'nun on tezahüründen biridir. Satapatha Brahmana şöyle söyler: 'Kaplumbağa kılığına giren doğum tanrısı döl verdi. Tüm yaradılışı meydana getirdi ve kaplumbağa Kurma adını aldı.' "
"Üçüncü Dünya çiftçileri tohum ektiklerinde 'Bu tohum daim olsun' diye dua ederler. Monsanto ve USDA ise sanki bunun aksine 'tohum sonlansın ki bizim karlarımız ve tekelimiz daim olsun' demektedir."
24 Eylül 2020 Perşembe
Buruk Dünya - Orhon Murat Arıburnu
Bu kitapta Orhon Murat Arıburnu'nun 1936-1982 yılları arasında yazmış olduğu şiirlerden seçmeler yer alıyor. Şairin insan sevgisini, özgürlük tutkusunu, memleketine bağlılığını, sönmez umudunu sergileyen çarpıcı, şaşırtıcı şiirler.
Bunlar içerisinde aklınızda yer etmiş olabileceğini düşündüğüm şiirler de var. Bir tanesi şöyle:
"Lalelim
Lalelide oturur
Laleli, lale olur lalelimden
Laleliden geçilir
Lalelimden geçilmez!"
Kitabın başında, "Kapıyı Açmak" adlı giriş yazısında da şöyle diyor şair:
"İnsanlar sevgisiz, insanlar onursuz, insanlar ezilmiş, buruk, çaresiz bırakılmasın. Çağ dışına kayılmasın. Güzel emek, kutsal emek sevilsin, sevdirilsin.. Eğriler eğitilsin..Doğruya gerçeğe saygı duyulsun.. Özgürlük horlanmasın. Toplum durdurulmasın. kokuşmasın. Aksın."
Sevdiğim birkaç şiirini de şöyle sıralayayım:
Su alsın kunduram
Gemi değilim
Batmayacağım
Tutsunlar cehenneme
atsınlar beni
İnadım inat
Yanmayacağım
Vursunlar belime
Kahrolsun vücudum
Yıllarca kahırdan beter olmuşum
Ölmeyeceğim
İstediği kadar
Dönsün bu dünya
Yaşadım
Yaşıyorum
Yaşayacağım