Okuduğum kitaplar hakkında yorumlar, düşünceler,alıntılar içeren kişisel blogum. Mehmet Tekinbaş
Bu Blogda Ara
1 Aralık 2020 Salı
Pembe Fili Düşünme - Zeynep Selvili Çarmıklı
Okumak Yazmak ve Yaşamak Üzerine - Arthur Schopenhauer
Arthur Schopenhauer'in okumak, yazmak ve yazarlık üzerine mükemmel tespitlerini ve tavsiyelerini içeren bir kitap. Olayın felsefi boyutu da var tabi ister istemez. Anlaşılması başlarda zor iken alıntılarla ve örneklerle akıcı oldu sonraki bölümlerde. Kitap 4 bölümden oluşuyor: İnsan mutluluğunun iki temel düşmanı: Istırap ve Can sıkıntısı, Okumak ve Kitaplar üzerine,Yazarlık ve Üslup üzerine ve düşünmek üzerine. Okumayı sevenlerin okuması gereken bir kitap.
Alıntılar var tabi:
"Okumaksızın geçen boş zaman bir tür ölüm, insanın canlı canlı gömülmesidir."
"... Ama şunu hatırdan çıkarmayın, ahmaklar için yazanlar her zaman karşılarında geniş bir dinleyici kitlesi bulurlar; okuma zamanınızı sınırlamaya dikkat edin ve okumak için ayırdığınız zamanı da münhasıran bütün zamanların ve ülkelerin büyük kafalarının eserlerine tahsis edin, onlar insanlığın geri kalanını yukarıdan seyrederler. şöhretleri onları zaten bu hüviyetiyle tanıtır. Okunması halinde sadece bunlar gerçekten bir şeyler öğretir ve insanı eğitir ..."
"Şimdi ruhsal melekelerimiz yahut zihinsel güçlerimiz duyarlık biçimleridir; dolayısıyla zihinsel haz denilen ve zihne bağlı olan bu zevk türüne bizi muktedir kılan bunların ağır basan miktarıdır. ve duyarlık ne kadar baskınsa, zevk de o kadar büyük olacaktır."
"İradenin hizmetinden azat olmuş ve zihnin hizmetine tahsis edilmiş gerçek bir güç fazlalığı gereklidir; çünkü Seneca'nın söylediği gibi, okumaksızın geçen boş zaman bir tür ölüm, canlı bir mezardır. fazlalığın miktarına bağlı olarak bu ikinci hayatta, zihnin hayatında sayısız gelişmeler olacaktır; bu böceklerin, kuşların, madenlerin, sikkelerin toplanması ve etiketlenmesi de olabilir, en yüksek şiir ve felsefe kazanımları da."
"Eğer okuyabilecek zamanı da satın alabilseydi, kitap satın almak insan için iyi şey olurdu; fakat insanlar genellikle kitap satın almayı o kitapların içindeki şeyleri elde etmekle karıştırırlar. Bir insanın okuduğu her şeyi muhafaza etmesini istemek, yediği her şeyi midesinde muhafaza etmesini istemekten farksızdır. Yediği şey onu bedenen, okuduğu şey de zihnen beslemiştir ve o bunlarla ne ise o olmuştur. Nasıl ki beden kendisiyle türdeş olanı hazmederse, bir insan da kendisini ilgilendiren—dikkatini çeken şeyi muhafaza edecektir; bir başka deyişle onun düşünce sistemiyle örtüşen yahut amaçlarına denk gelen şeyi bünyesinde alıkoyacaktır. Herkesin hedefleri vardır, fakat azdan azı bir düşünce sistemine benzer bir şeye yaklaşır. Bu sebepten ötürüdür ki bu insanlar hiçbir şeye nesnel bir alâka göstermez, okuduklarından hiçbir şey öğrenmez ve okuduklarından hiçbir şey hatırlamazlar."
"Okurken bir başka kimse bizim için düşünür: Biz sadece onun zihin sürecini takip etmekle yetiniriz. nasıl ki yazmayı öğrenirken talebe öğretmen tarafından kalemle çizilmiş çizgileri takip eder; okurken de tıpkı bunun gibidir; düşünme işinin büyük bölümü zaten bizim için bitirilmiştir. Bunun içindir ki kendi düşüncelerimizle meşgul olduktan sonra elimize bir kitap almak her zaman bizi bir parça rahatlatır. Fakat okurken zihnimiz aslında başka birisinin düşüncelerinin oyun alanından başka bir şey değildir. Ve dolayısıyla öyle olur ki çok fazla -yani neredeyse bütün gün- okuyan ve arada düşünmeksizin geçirilen eğlence yahut meşgale ile kendisini eğlendiren kimse yavaş yavaş kendi kendine düşünme yeteneğini kaybeder, tıpkı at üstünden inmeyen bir adamın sonunda yürümeyi unutması gibi. Bir çok eğitimli insanın durumu bundan farklı değildir. Okumak kendilerini ahmaklaştırır. Çünkü her boş vakitte okumak ve sürekli olarak sadece okumak zihni, mütemadiyen elle çalışmaktan daha fazla felç edici bir etkiye sahiptir, zira bu ikinci durumda uğraş kişiye kendi düşüncelerini takip edebilme imkanı sunar... Sürekli yiyerek bir kimse midesini bozar ve böylelikle bütün bedenine zarar verirse, zihin de lüzumundan fazla beslenerek boğulabilir. Çünkü bir kimse ne kadar fazla okursa, okuduklarından kalan izler de kaçınılmaz olarak o kadar az olacaktır; zihin üzerine tekrar tekrar yazı yazılan bir tablete benzer. Derin derin düşünmeye zaman yoktur ve okunan şeyler ancak derin düşünmeyle hazmedilebilir, eğer bir kimse daha sonra üzerinde durup düşünmeksizin sürekli okursa okudukları kök salmaz, büyük bölümü itibariyle kaybolur."
Sürekli yiyerek bir kimse midesini bozar ve böylelikle bütün bedenine zarar verirse, zihin de düşünce malzemesiyle lüzumundan fazla beslenerek boğulabilir. Çünkü bir kimse ne kadar fazla okursa, okuduklarından kalan izler de kaçınılmaz olarak o kadar az olacaktır; zihin üzerine tekrar tekrar yazı yazılan bir tablete benzer. Derin derin düşünmeye zaman yoktur ve okunan şeyler ancak derin düşünmeyle hazmedilebilir...
30 Kasım 2020 Pazartesi
Okuma Günlüğü - Alberto Manguel
sevdiği edebiyat kitaplarını yorumladığı, günlükle karışık anlatımı olan, her ay ayrı bir kitabı anlattığı eseri Okuma Günlüğü. Kitap yorumlarını okurken, hiç bu açıdan bakmamıştım diyebileceğiniz gibi, kendinizi bir gezi yazısının içinde de bulabileceksiniz. Ayrıca okumadığınız başka kitapları da referans alabileceksiniz yazılarda.
Göremediğimiz Tüm Işıklar - Anthony Doerr
Çeşitli basın organları tarafından yılının en iyi romanı ödülü almış bir roman. İkinci Dünya Savaşı, Fransa-Almanya cephesinde geçenler ve biri görme özürlü iki küçük çocuğun gözünden yaşananlar. Bölümler halindeki anlatımı okuma kolaylığı sağlıyor. ancak her bestseller romanda olduğu gibi gereksiz uzun tutulmuş bir roman. Hep derim bizim yazarlarımız bazıları dışında tabi ki yabancı yazarlardan bu konuda daha iyi.
Konusu ise şöyle: Marie-Laure, bir müzede kilit ustası olan babasıyla birlikte Paris'te yaşamaktadır. Gözleri gün geçtikçe daha az görmeye başlayan Marie-Laure, altı yaşına geldiğinde kör olur. Babası ona yaşadıkları mahallenin mükemmel bir minyatürünü yapar, böylece her yeri parmaklarıyla ezberler ve artık dışarı çıktığında evinin yolunu bulabilecektir. Fakat bir sabah savaşın kara bulutları şehrin üzerine çökünce, yanlarında müzeye ait içi sırlarla dolu bir taş ile, Saint-Malo'da deniz kenarında bir evde yaşayan, yirmi yıldır dışarı adım atmamış olan amcalarının yanına gitmek zorunda kalırlar.
Almanya'da bir maden kasabasında kız kardeşi ile birlikte bir yetimhanede büyüyen Werner'in önündeki tek seçenek, on beş yaşına geldiğinde babasının öldüğü madende çalışmaktır. Bir gün şans eseri eski bir radyo bulup onu çalışır hale getirince ve karşılaştığı her elektronik aleti dakikalar içinde tamir edince, bir subay tarafından keşfedilir ve sonradan bir katil ordusu olduğunu öğreneceği özel bir okula gitme fırsatı elde eder. Orada dâhi olmasının bedelini ödeyip, hayatın acı taraflarına tanıklık ederken, kendisini Marie-Laure ile kaderlerinin kesişeceği Saint-Malo'da bulur.
Güzel bir kurgu, okunmaya değer. Alıntılarım ise şöyle:
"Körlük neydi? Bir duvarın olması gereken yerde, insanın parmaklarının hiçbir şey bulamaması veya hiçbir şeyin olmaması gereken yerde, bir masanın bacağının kaval kemiğini oyması..."
"Ama çaresizlik sonsuza dek sürmesi gereken bir şey değildi onlar için. Marie Laure çok küçüktü ve babası da çok sabırlı. Lanet diye bir şey olmadığına onu inandırmıştı."
"Körlüğün ne demek olduğunu anlamak için gözlerinizi kapatmanız yeterli olmazdı. sizin gökyüzü, insan yüzleri ve binalarla dolu dünyanızın altında, yüzeylerin dağıldığı ve seslerin havada bir kurdele yumağı haline geldiği daha hassas ve daha eski bir dünya vardır."
"Taşı elinde bulunduran kişi sonsuza dek yaşayacaktır ama taş onda olduğu müddetçe sevdiği herkesin başına sürekli yağan yağmurlar gibi art arda talihsizlikler gelecektir."
"Werner'e göre ise zaman, insanın avuçlarında taşıdığı kor gibi yanan bir su birikintisiydi. İnsan tüm enerjisini onu korumak için harcamalıydı. Onun için savaşmalıydı. Tek bir damlanın bile akmasına izin vermemeliydi."
"Her saat, savaşla ilgili anıları olan bir kişi bu dünyadan ayrılıyor, diye düşündü. Otların arasından tekrar yükseleceğiz. Çiçeklerde, şarkılarda yaşayacağız."
28 Kasım 2020 Cumartesi
Boş Koltuk - J.K.Rowling
Harry Potter serisinin yazarı J.K.Rowling'in bir kitabı "Boş Koltuk" Tür, Harry Potter gibi değil yalnız. Ancak ondan daha büyük olaylar dönüyor. Kitapta geçen öyle bir kasaba ki ölen belediye meclis üyesinin yerine geçmek için ne dolaplar, ne alavereler, ne üçkağıtlar dönüyor. Koltuk sevdası uğruna çok da yabancı olmadığımız durumlar. Çok okumadığım bir türdü ama benim için güzel bir okuma oldu. Okumayı düşünenler için yalnızca başlarda kim kimin ailesi, kim kimin çocuğu türünde küçük notlar alırlarsa güzel olur. sonrası akıyor zaten.
Alıntılara gelince:
"...ama Ruth'un uzun bir aradan sonra hemşireliğe geri dönmesi, insan vücudunda çıkabilecek milyon tane tersliğin yeniden bilincine varmasına neden olmuştu. Gençken daha gamsızdı; oysa şimdi hala hayatta olmanın ne büyük şans olduğunu fark ediyordu."
"Shirley geçmişin hiç bahsedilmezse silindiğine inanmayı yeğliyordu. hatırlamayı reddediyordu."
"Gavin'de hiç düşünmeden bir kolunu ona doladı. Kucaklanmak öyle güzeldi ki. İlişkileri basit, sözsüz, rahatlatıcı hareketlerden ibaret olsa ne güzel olurdu. İnsanlar neden konuşmayı öğrenmişlerdi ki?"
"Ama hangi yıldızların çoktan sönmüş olduğunu bilmeye kim katlanabilir ki? diye düşündü, gece göğüne gözlerini kırpıştırarak bakarken; hepsinin sönmüş olduğunu bilmeye katlanabilecek biri var mıdır?"
"İnsanın kalbinin kabullenmeyi reddettiği şeyleri beyninin bilebilmesi tuhaftı."
"Bir insan hayatınızdan çıkınca içinizde boşluk kalıyorsa, bu aşk mıydı?"
"İnsanların yüzde doksan dokuzunun düştüğü hata kendilerinden utanmaktı, kendilerini gizleyerek başkası olmaya çalışmaktı."
"Seçim yapmak tehlikelidir seçim yapınca diğer bütün seçeneklerden vazgeçmek zorunda kalırsın."
Algernon'a Çiçekler - Daniel Keys
Çok düşük bir IQ ile doğan Charlie, bilim adamlarının, zeka seviyesini artıracak deneysel ameliyatı gerçekleştirmeleri için kusursuz bir adaydır. Bu deney Algernon adındaki laboratuvar faresinde test edilmiş ve büyük bir başarı elde edilmiştir.
Ameliyattan sonra, Charlie'nin durumu günlüğüne yazdığı raporlarla takip edilmeye başlanır. İlk yazdığı raporlara çocuksu bir dil ve imla hataları hakimdir. ve sonra ameliyat etkisini göstermeye başlar. Charlie artık, insanların kendisi ile dalga geçmeyeceği ve bir sürü arkadaş edineceğini, aşık olduğu kadına açılabileceğini düşünür. fakat zekası normalden çok üstüne fırladığından, çevresinde yadırganır, kıskanılır ve istemiş olduğu arkadaşları edinmekte yine başarısız olur ve yine yalnızdır. Bu deney, son derece başarılı bir deney olarak gösteriliyordu, ta ki Algernon'da ani bir gerileme başlayıncaya kadar. Acaba Charlie'de de aynı gerileme olacak mıydı. Okuyup görelim.
Beni derin derin düşündüren ve sorgulatan bir kitap oldu. Güzel alıntılar var:
"Bunun geriye dönüşü yok, Fanny. Ben yanlış bir şey yapmadım. Ben kör doğmuş ama ışığı görmesine izin verilmiş bir insanım. Bu bir günah olamaz. Yakında benim gibi milyonlarca insan olacak dünyada. Bilim bunu yapabiliyor, Fanny."
"Bu zeka, benimle tanıdığım ve sevdiğim tüm insanlar arasına bir çomak sokmuş, beni fırındaki işimden atmişti. Şimdi, eskisinden çok daha fazla yalnızdım. Algernon'u diğer farelerden bazılarıyla yeniden o büyük kafese koysalardı, acaba neler olurdu diye düşünmeye başladım. Onlar da Algernon'a sırtlarını çevirirler miydi?
"Bunu bana zeka testlerini veren ve Algernon'la çalışan Burt Seldon'a da sordum. O da bana bazı insanların bu yanıtların ikisinin de yanlış olduğunu söyleyeceklerini ve kendi okuduklarına göre I.Q'nun bir insanın o güne kadar öğrenmiş olduğu bazı şeyler de dahil olmak üzere pek çok farklı şeyi ölçtüğünü ama zekayı pek de o kadar iyi ölçmediğini söyledi. Yani ben hala I.Q' nun ne olduğunu bilmiyorum ve herkes farklı bir şey söylüyor. Benimki şimdi yüze yaklaşmış durumda ve pek yakında yüz elliyi geçecekmiş ama bana yeni bilgiler yüklemeyi sürdüreceklermiş. Onlara bir şey demedim ama aklıma şu takılıyor: Eğer zekanın ne olduğunu veya nerede olduğunu bilmiyorlarsa bir insanda ondan ne kadar bulunduğunu nasıl anlayacaklar ki?"
"Politikadan, sanattan ve Tanrı'dan konuşmaya başladılar. daha önce birisinin Tanrı diye bir şeyin olmayabileceğini söylediğini hiç duymamıştım. Bu beni çok korkuttu, çünkü ben de ilk kez Tanrı'nın ne anlama geldiğini düşünmeye başladım. Şimdi anlıyorum ki, üniversiteye gitmenin ve bir eğitim almanın en önemli nedenlerinden biri tüm hayatınız boyunca doğru olduğuna inandığınız şeylerin doğru olmadığını ve hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığını öğrenmekmiş."
" 'Charlie, sakin ol' İnsanlar dönüp dönüp bize bakıyorlardı. alice koluma girdi ve sakinleştirmek için beni kendisine doğru çekti. 'Sabırlı ol. Unutma ki, başkalarının öğrenmek için bir ömür verdiği şeyleri sen birkaç haftada öğrenmeyi başardın. Sen bilgi emmekten sırılsıklam olmuş kocaman bir sünger gibisin. yakında olayların arasındaki bağlantıların ve birbirinden farklı öğrenme dünyalarının nasıl bir ilişki içinde olduğunu görmeye başlayacaksın."
"Şimdi herkes bana ne kadar farklı görünüyor. Meğer profesörlerin entelektüel birer dev olduklarını düşünmekle ne kadar aptalmışım. Onlar da birer insan, hem de dünyadaki diğer insanların bunu fark etmesinden korkan insanlar...Ve alice de bir insan -o bir kadın, tanrıça değil- ve ben yarın akşam onu konsere götürüyorum."
"Ve bu iş böylece devam etti. Çalışanların çoğu Joe, Frank ve Gimpy gibi hissediyordu. bana güldükleri ve benden daha akıllı göründükleri müddetçe bir sorun yoktu ama şimdi bir moronun karşısında kendilerini ikinci derecede görmeye başlamışlardı. Ben göstermiş olduğum hayret verici gelişmenin, onları ezdiğini ve yetersizliklerini açığa çıkardığını görmeye başlamıştım. Onlara ihanet etmiştim, benden o yüzden nefret ediyorlardı."
"Aslında Nemur'un devlerin arasında cambaz ayakları üzerinde yürüyen bir adam olduğunun ortaya çıkmasından korkması anlaşılabilir bir durum. Bu aşamada başarısız olmak onun sonu olur. Her şeye yeniden başlaması için de artık vakit çok geç."
"Nasıl oluyor da kolsuz ve bacaksız doğan insanlardan faydalanmayı akıllarından bile geçirmeyen dürüst ve duyarlı kişiler, düşük bir zeka düzeyiyle doğanları istismar etmekte bir mahzur görmezler?"
"Ben onun oğlu değildim. O çocuk başka bir Charlie idi. Zeka ve bilgi sahibi olmak beni değiştirmişti ve benim bu şekilde gelişmem kendisini küçülttüğü için -fırındaki diğer insanlar gibi- o da benden nefret edecekti ve ben bunu istemiyordum."