Şimdiye kadar okuduğum romanların içinde ilk ona girebilecek bir roman oldu "Gör Beni." Cumhuriyet sonrası Türkiye'yi anlatan güzel kurgulanmış tarihi bir roman eşliğinde dinler tarihinin anlatıldığı güzel bir kitap. Sıkılmadan eğlenerek okuyacağınız, yer yer 'öyle miymiş gerçekten!" diyeceğiniz bilgiler var. Karakterler gerçek hayattan alınma. Ünlü Sümeroloğumuz Muazzez İlmiye Çığ hanımefendi kitapta Muazzez karakteriyle kendine yer bulmuş. Bu ülkenin kurucu değerlerine pek sempatisi olmayanların sevebileceği türde bir roman değil açıkçası. Çoğunun hoşuna gitmeyebilir. Ama tarihi bilgilerin doğruluğunu da araştırmakta fayda var. Gerçek hayatla kurgunun iç içe geçtiği bu tip romanlarda olayların bir kısmı gerçek midir, yazarın düşüncesi midir, kurgu mudur pek anlaşılmayabiliyor çünkü. Bir de Tanrı imgesini doğa ile birleştirmesi felsefi olarak hoşuma gitti diyebilirim. Bir de bazı bölümlerde yazarın anlatılan konuya uygun olarak önerdiği müzikler eşliğinde kitabı okumak deneyimlenebilir.
Çok alıntım var. Bir kısmı şöyle:
"Bir kadın için en zoru, arzulanmaktan sakınabilmek değil miydi? .. Arzulanmak kadınların hastalığı gibiydi, en çok arzulandıkları kişiye yönelmeleri acaba acizlikleri miydi? İstenmek...kadınların zaafıydı."
"Ancak dikkatten kaçabildiğin kadar ıssızdın ve istediğin zaman ıssız olabildiğin kadar da özgür. Issızlıktı insanı kendine getiren. Issızlığımızda hissettiğimiz konfor kadar gerçek değilmiydik kendimize?"
"İsa 33-35'lerde ortadan kaybolduktan 325 yıl sonra hıristiyanlık din olarak Saint Paul adı verilen bir keşişin çabasıyla ortaya çıkmıştır."
"Christos, yağ ile işaretlenmiş, meshedilmiş, seçilmiş demek, yani aynı Yahudilerin kullandığı Mashiach kelimesinin gelen Mesih anlamı aynı."
"Birini görmek, adını bilmek, selamını almak değildi ki tanışmak. Birbirimize bulaştırdığımız düşünceler, fikirler, duygular olmadan nasıl tanışıklık olsundu...Gerçek tanışma, fikrin hissini karşındakine bulaştırmak değil miydi?"
"...İnanamadı bu yaptığına ve kendine kızarcasına önüne döndü Ülkü, çünkü adamın varlığının fazlalığında kendi azlığını görmüştü. Görüntüsü değildi fazla olan, hissettirdikleriydi, üstelik sadece o taburenin üstünde oturarak!"
"Allah'ın canıydı hayvanlar, bedenlenmiş yaşamın en iyi niyetli varlıklarıydılar."
"...Musa Peygamber öldükten 1383 yıl sonra Tevrat'ın yazılmaya başlamış olması, yaklaşık 80 bin kelimenin belirli bir sıra ile binlerce yıl akılda tutulmaya çalışılması..."
"Sümerler ondalık sayılar kullanmak yerine 6'lık sayı sistemi kullanıyorlardı. 360 derece Sümerlerden geliyor. O yüzden de saatleri 60 tane dakikaya, dakikayı da 60 tane saniyeye, saniyeyi de 60 tane saliseye böldüler."
"Sümerlerin etnik dilinden türeyen yegane dildir tüm Türk dilleri...Eme-sal, ince ayart, iyi dil demek. Sizin dilinizdeki emsal kelimesi ile aynı anlamda."
"Tren yolunun güzergahı (Berlin-Bağdat) buydu! Peki kim var bu güzergahta? Almanya,Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Balkanlar ve Osmanlı! Birinci Dünya Savaşı denen tiyatrodan nasibini alan, yenilen tüm milletler bunlar...Birinci Dünya Savaşının adı değişmeli..Birinci Dünya Yağması olmalı, dedi."
"İsa'nın Yahudi olduğunu öğrendik, peki İsa'nın siyahi olduğunu biliyor musunuz?"
"Düşündü Orhan: Yahudiler ve Hristiyanlar acaba kendi kitaplarını yazarken bu kil tabletlerden mi (Sümer tabletleri) esinlenmişlerdi? Yoksa dünyadaki tüm yaşantıyı etkileyecek seviyede bir şeyler yaşanmıştı geçmişte ve bu yüzden aralarında binlerce yıl zaman farkı olmasına rağmen hem tabletler hem de dini ahitler aynı şeyleri mi anlatıyorlardı? Ya da efsaneler dinleştirilmiş olabilir miydi?"
" 'Bugün tüm kiliselerde , hıristiyanlığın merkezi Vatikan'da ve Hıristiyanların evlerinde tuttuğu İsa'nın tüm tasvirlerinde bu resimde gördüğünüz kişi İsa olarak kullanılmaktadır ama bu aslında Nazharetli İsa değildir' dedi, elindeki resmi tahtaya yapıştırırken. Aslında bu kişi Cesare Borgia'dır. Kendisi 6. Papa Alexander Borgia'nın oğludur.' " (1497'de öz erkek kardeşini öldüren Cesare Borgia, aynı zamanda öz kız kardeşiyle ve öz babası 6.Papa Alexander ile sevgili olmasıyla ünlüdür. Böylesine deforme birinin , İsa'nın görüntüsünü yansıtmak için seçilmiş ve tüm Katolik kiliselerinde tasvir edilmiş olması çok düşündürücü değil mi?"
"Ülkü taptaze, derin, hayat dolu bir nefesti ve Selim onu almazsa sanki ölecekti..."
"İnsanlık tarihi ile ilgili bilgi veren en eski yazılı eserlerden biri olmasına ve en önemlisi, kendisinden çok sonra yazılacak olan Tevrat ve İnciller'in bu kitaptan esinlendiği okuyan herkesin hemen fark edeceği yalınlıkta olmasına rağmen, 4. yy'da Hıristiyanlığı resmi din yapan Konstantin'in kurduğu bir komisyon, Enoch'un Kitabını yasaklamıştır."
"Rüzgar gibi geçecek, gecenin karanlığında, özgürlüğün tadında mahalleye, İstanbul'a, vatana, dünyaya...hayata 'Gör Beni!' diyecekti. 'Ben de buradayım. Varım!' "
"En büyük devrim her şeye rağmen yaşamaktı. Gülmek ise her karanlığa şafaktı!"
" 'Ruhumu almışken bedenimi de kabul eder misin?' dedi, cebinden kendi yaptığı bakır yüzüğü çıkardı, avucunun içinde bir sır gibi açarken ' Her sabah seninle uyanmak, seninle sorular sormak, cevapları birlikte bulmaya çalışmak, sana Sümerce notlar hazırlamak, seninle dünyayı gezmek, Fred'in anlattığı o yerlerin hepsine seninle gitmek...seni yaşamak istiyorum İlmiye.' dedi ve elinde tuttuğu yüzüğü ona uzatırken 'Seni benimle paylaşır mısın?' diye sordu"
" 'Teşekkür ederim annem," dedi. Konuştuğu, onu doğuran annesi Semiha değildi, dünyaydı. Doğanın güzelliklerine her maruz kaldığında, dünyanın çekirdeğini düşünür, orada bir kalbin attığını, kendi kalbiyle bir olan o kalbin üzerinde yaşayan her cana hayat kattığını düşünür, Allah'ın zerresi olan bu yüce doğa anaya, dünyaya, teşekkür eder ve şükürlerini sunardı. Yaşadığımız gezegen bir candır."