Okuduğum kitaplar hakkında yorumlar, düşünceler,alıntılar içeren kişisel blogum. Mehmet Tekinbaş
Bu Blogda Ara
23 Ocak 2022 Pazar
General Trikupis'in Hatıraları
Otların Uğultusu Altında - Şükrü Erbaş
Tanrımız yoktu. Korkumuz yoktu.
Günahımız yoktu. Yapraklar gibiydik.
Öpüşler gibiydik. Köpükler gibiydik.
Yapamadık. Güzellik boğdu
İyilik zayıf düşürdü hepimizi.
İçimizden birisini göklerin ardına gönderdik.
Şimdi hepimiz huzurla birbirimize kötülük ediyoruz.
Şimdi hepimiz korkuyla acımızı seviyoruz
Şimdi hepimiz dünyayı bir tanrıya değiştik
Şimdi hepimiz cehenneme dua ediyoruz."
22 Ocak 2022 Cumartesi
Yalnızlık Gittiğin Yoldan Gelir - Selçuk Altun
Adını Oktay Rıfat'ın Karıma adlı şiirinin son dizesinden alan Selçuk Altun kitabı.
Dayısının aşırı zenginlik ve güç üzerine kurulu “büyük gözaltından” kurtulduktan sonra “Dünyanın en iyi yazarını” ve yitirdiği sevgilisini arayan bir genç adamın öyküsü.
Kitapta anlatılan kurgu etrafında geçen yüzlerce yazar, kitap adı . Öneri kitaplar. Ben çok faydalandım. Sevdiğim türdeki kitaplardan. İnceleme yazmaya oturduğumda kitabı neredeyse yeniden okumak istedim açıkçası. Sayılan yazarların dışında bir de yazarın Oktay Rıfat aşkı beni ister istemez Oktay Rıfat eserlerine yönlendirdi. Bundan sonraki okuma listemde Oktay Rıfat şimdiden yerini aldı bile.
"Nitelikli bir insanın kendinden iyi dosta gereksinimi olabilir mi? Sonra kitaplar. Kıskanç değil midir onlar? Çok insan dostu olan bir gerçek kitap dostu tanıdınız mı?"
"Bilimkurgu romanları nasıl geleceğin yüzeysel düşleriyse, klasiklerin çoğu geçmişin abartılı ve bugüne yabancı iç sıkıntılarıdır. Yürekli eleştirmenlerin çıkıp dürüstçe bu abartı ordusunu yeniden değerlendirmeleri, tutucu öğretmenlerin onlara sahip çıkmaya devam etmeleri ve sürüyle korkak okurun onları okumak zorunda olduklarını sanmaları üzücüdür."
Kitaptan bana bir de güzel bir Oktay Rıfat şiiri kaldı:
Odalar seninle ferah
Günüm sevinçle uzun
16 Ocak 2022 Pazar
Empedokles'in Dostları - Amin Maalouf
Yazarın daha önceki kitaplarından farklı olarak distopik bir roman bu. Önceki romanlarını okumuş bir okur olartak çok da başarılı bulduğumu söyleyemeyeceğim. Adı ve içeriği farklı kitaplara bir örnek daha. Konusu nedeniyle de sadece biraz ilginç.
Romanlarıyla olduğu kadar deneme kitaplarıyla da ilgi çeken Maalouf, Empedokles’in Dostları’nda bu kez geleceğe yönelik bir kurguyla dönüş yapıyor. Ölümcül Kimlikler ve Uygarlıkların Batışı kitaplarında yer verdiği eleştirel gözlemlerin izinde yarı distopik bir dünya çiziyor. Platon’un mağarasından çıkıp Empedokles’in Dostları’yla tanışmaya davet ediyor bizi.
Atlas Okyanusu kıyısındaki küçük Antioche adasının yalnızca iki sakini vardır: Orta yaşın verdiği olgunlukla sessiz bir hayat sürmek isteyen Alec ile yazdığı ilk romanının yakaladığı başarı sonrası her şeyi ardında bırakan esrarengiz Ève. Birbirlerinden uzakta, kırılgan yalnızlıklarının tadını çıkaran bu iki insanın yolu bir gün elektriğin, telefonların, televizyon yayınlarının, internetin, kısacası her türlü iletişim aracının etkisiz hale gelmesiyle kesişir.
Gerçeğe ulaşma imkânı kalmayınca fısıltı gazetesi işlemeye başlar: Gezegen bir nükleer felaketin eşiğindedir, Amerika küresel ölçekte bir terör saldırısına maruz kalmıştır, insanlığın hayatını kolaylaştıran teknolojik gelişmeler artık insanlığın sonunu getirmiştir...
Tüm dünya bu söylentilerle çalkalanırken, kendilerine Empedokles’in Dostları diyen, son derece gelişmiş bir teknolojiye ve tıp bilgisine sahip bir grup gizemli insan bu karmaşaya son vermek üzere çıkagelir. Alec bu insanların kim olduğunu öğrenmeye çalışırken, içinde yaşadığımız dünyanın çelişkileriyle de yüzleşmek zorunda kalır. Hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacaktır.
“Hayal kırıklığı içeren bu satırları yazarken hikâyenin sonuna geldiğim izlenimindeyim. Geldiler, üstünlük kurdular, dünyada hem kaygı hem de umut rüzgârları estirdiler, sonra da gittiler.”
Çok alıntım yok.
"Eğer insanlık uzun bir Ortaçağ içinde batacağına Yunan mucizesi zamanındaki gibi ilerlemeye devam etseydi kim bilir neler olurdu? Sanat, bilim, düşünce alanlarında nerelere gelinirdi? İnsan hangi noktaya yükselmiş olurdu?"
“İnsanlar bizden veremeyeceğimiz şeyleri beklememeli!En berbat facialar boşa çıkan beklentilerden doğar.”
“Uygarlığımızın bir ayağı değil iki ayağı da çukurda, şimdiden mezar taşını yazdırabilirsin!”
"… birbirine paralel iki insanlık vardır.Biri ışık içinde yaşar ama gölge yapar.Diğeri ise gölgede yaşar ama ışık taşır."
"… geçmişiyle boğuşmaktan usanan insanlık eğer bir gün geleceğiyle karşılaşsa, onu tanıyabilecek mi?"
Değişen Dünya Değişen Dil - Macit Gökberk
Macit Gökber'in felsefe içinde dil konusu çok özel bir yere sahiptir. Düşüncenin üretilmesindeki başlıca kaynaktır çünkü dil. 1954-60 ve 1969-76 yılları arasında TDK başkanlığı da yapmış olan Gökberk, Türkçe felsefe terimlerinin kurulması, kavramların sınıflandırılması yolunda çok önemli uğraş vermiş değerli bir felsefe adamıdır. Prof. Macit Gökberk Değişen Dünya Değişen Dil adlı bu çalışmasında, dünyanın değişmesiyle dilin değişmesi arasındaki zorunlu bağlantıya dikkat çekerek, ileriye dönük, bütün insanlığa açılan bir tarih bilinci ile kültür sorunlarının nasıl kavranabileceğine ışık tutuyor.
Kitap Gökberk'in kırk yıla yakın bir süre içerisinde yaptığı konuşmalardan, genişçe bir okuyucu çevresi için yazılmış ve dergilerde yazılmış makalelerden oluşuyor. Burada toplanan yazılar, dil sorununun çağdaş kültürümüzün başlıca bir sorunu olduğu inancından kaynaklanıyor.
Kitabın 1. bölümü; Değişen Dünya, Teknik Üzerine Düşünceler, Geçmiş ve Gelecek, Tarih Bilinci, Büyük Adam Atatürk,
İkinci bölümü ise; Felsefe Bakımından Dil, Leibniz'in Alman Dili Üzerine Görüşleri, Millet Oluş Yolunda Dil Davası, Dilimizdeki 'Huzursuzluk', Anayasa Dikli, Türkiye'de Felsefe Dilinin Gelişmesi, Tarihsel Arkaplanı Bakımından Cumhuriyet, Döneminde Bilim Dili, Yazı Devriminin Anlamı yazılarından oluşuyor.
"Bugün gençlerimizin bilgilerini ve düşüncelerini gerektiği gibi anlatıp yazamadıklarından yakınılıyor. Bunda dilimizin, elbetteki, büyük payı var. Çünkü bugünün genci anlamını açık olarak bilmediği ancak yarım yamalak sezdiği bir yığın yabancı sözü ezbere kullanıyor."
"Yarınki Türk zekasını karartan bu durumdan nasıl sıyrılacağız? Bunun iki yolu var: Geriye giderek: Bugünkü, kimimizin ayakta tutmak için direndiği, karma dili kökleri ile bütün bir sistem olarak kavramak -bunun için de bu dilin birer temeli olan Arapça ile Farsça'yı okullarımıza yeniden koymak- veya ileriye giderek
Dilimizi, kendi öz malımız olan, doğrudan doğruya yaşayıp anladığımız değerlerden kurmak, kısaca, Türkçeyi, sözün dar anlamıyla, anadilimize dayatmak. "
"Öteki Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Almanya'da da Ortaçağda kültür dili Latince idi. Yabancı etkilere karşı çıkan Almancanın ilk büyük eseri Protestanlığın kurucusu Luther'in 1534 yılında biten ünlü İncil çevirisidir. "Halkın diline kulak vererek" İncil'i Almancaya çevirdiğini söyleyen Luther, bu çevirisinde şaşılacak kadar az yabancı söz kullanmıştır. Luther'in İncil çevirisi bugünkü Almancanın temelidir."
"Büyük islam filozofları gerçekte Yunan filozoflarının aktarıcısı ve yorumcudurlar. Farabi, Platon ile Aristoteles'in, İbni Sina ile İbni Rüşt de Aristoteles'in yolunda ve izindedirler."
"Arapça, İslam kültür çevresinin ortak kültür dilidir. Bu çevrenin din kitabı, bu dilde, bu dilde yazılmıştı; bilimi, felsefesi bu dilde işlenmişti; medresenin resmi dili Arapça idi. Gerçi Arapça bizde devlet dili olmamıştır. Ancak Arapça sözler ve kurallar devletin ve aydınların kullandığı dille öylesine dolmuştu ki, bu dile bugün hiç de haksız olmayarak, Türkçe değil de Osmanlıca diyoruz. Türkçe ancak halkın dili idi ve halkın ağzında saklanıp kendini kurtarabilmişti."