Okuduğum kitaplar hakkında yorumlar, düşünceler,alıntılar içeren kişisel blogum. Mehmet Tekinbaş
Bu Blogda Ara
1 Mayıs 2024 Çarşamba
Bit Palas - Elif Şafak
20 Nisan 2024 Cumartesi
Oniki - Jasper Kent
Bu savaş Napolyon'un işgalci ordusuna karşı son bir direniş olarak başlamıştı, ancak insanoğlunun kendi düşmanına karşı savaşı olarak bitecekti.
Napoléon, Rusya seferinde dayanılmaz kış koşullarına mı yenildi, yoksa işin içinde başka güçler de var mıydı?
Rusya 1812 sonbaharında başa çıkılmaz bir düşmanla karşı karşıyadır: Napoléon Bonaparte'ın Büyük Ordu'su. Rus şehirleri Fransızlara birer birer teslim olmuş, İmparatorluğun kalbi Moskova'yı kurtarmak ancak bir mucizeye kalmıştır. Bir grup üst rütbeli Rus asker, son çare olarak Opriçniki adı verilen, Hıristiyan Avrupa'nın uzak köşelerinde efsane olmuş on iki savaşçının yardımına başvurur.
Sadece geceleri ve yalnız başlarına savaşan çete, koca bir savaşın kaderini değiştirir. Ancak Yüzbaşı Aleksey, çetenin yolu üzerindeki ölüm haberlerinden şüphelenir. Asıl karabasanın henüz başlamadığını kısa sürede anlayacaktır.
Oniki, Jasper Kent tarafından yazılan, 2008 yılında yayımlanan kitap. Beş kitaplık bir seridir. Danilov Beşlemesi olarakta bilinir. Oniki bu serinin ilk kitabıdır, aynı zamanda en bilinenidir.
Kitabın türü için tarihi-fantastik kurgu diyebiliriz. İçinde korku ve gerilim öğelerini de bulundurmakta.
Kitap, Napolyon’un 1812 yılında Rusya’yı işgal etmesiyle başlıyor, Moskova işgalini ve sonrasını da anlatıyor. Bu tarihi olaya fantastik öğeler eklenmiş. Ön planda savaş olsa da arka planında aşk, ihanet gibi konular da işleniyor. Ben sevdim.
Bu Vatan Böyle Kurtuldu - Erol Mütercimler
Anadolu İngilizlerin kışkırtmasıyla Yunanlıların işgali altında. Üstelik, uluslararası kurallara aykırı olarak, kadınların kızların ırzlarına geçiliyor, her yer yağmalanıyor, yakılıyor, yıkılıyor, camilerde ezanlar okunamıyor... Savaşacak silah ve cephane yok, yiyecek yok, giyecek yok, para da yok... Demiryolları işgal altında, karayolu da yok.
Türk milleti bu koşullarda mucize yarattı. Silah yaptı, cephane üretti, işgal altındaki İstanbul’da silah depolarını soydu, subayları Anadolu’ya kaçırdı. Tüm bunları da İstanbul-Trabzon-Batum-Novorosisky-İnebolu iskeleleri arasında yaptı. Ölümden korkmayan, ölümü yenen sivil resmi bahriyeliler ile Anadolulu, Kastamonulu ve İnebolulu Türk kadınlarıyla başardı.Türk kadınlarının inanılmaz azim ve kararlılıkları bu memleketi kurtardı. Kar kış demediler, kağnıların arkasından gittiler. Dondular, yollarda öldüler ama yorganlarıyla, kazaklarıyla mermileri sardılar... Çocukları öksüz kaldı, yetim kaldı ama “bu vatan kurtuldu”. Bu kitap, Gazi Mustafa Kemal’in askerlerinin, İpsiz Recep’in, Topal Osman’ın, Bandırma’nın kaptanı İsmail Hakkı’nın ve Erzurumlu Kara Fatma, Selanikli Ayşe, karşılıksız aşkın kurbanı Selanikli Fikriye gibi kadınların mucizesini anlatır... Onlar bizim için öldüler... Bu kitap, bu vatanı kurtarmak için ölenlerin öyküsüdür.
Atatürk Gibi Düşünmek Celal Bayar
Bu yıllar öncesi toplumun koşullarına, Atatürk'ün metodolojisi ile çareler soruşturulmuştur.
Bugün, eğer bazı yargılar eskimiş; varılan bazı sonuçlar, yeni biçimlere bürünmüşse, doğaldır! Ulaşacağınız yer, davrandığınız yere göredir!. Yoksa, Atatürk metodolojisinin yanılma payı, yok denecek kadardır!
Atatürk'ün Devlet değerlendirmesi; Devletin, toplumu yönetip, yönlendirdiği gerçeğine dayanır. Demokrasi'yi. -Batı gibi- toplumun Devleti oluşturup yönetmesi biçiminde değil; Devletin, halkın rızası ile (seçim) toplumu yönetmesi biçiminde algılamıştır. Gerçi bu düşünce, Batı'nın Demokrasiye koyduğu modele uymaz ama, sınıfsız Doğu toplumlarının tamamına uygun düşer! Bugün, (1998) içinde çırpındığımız sosyal ve politik çalkantının kaynağı, Türkiye'de uygulanan "çoğulcu ve katılımcı Demokrasi" modelidir. Sınıfsız bir sosyal ortamda, sınıflı toplum modelinin işleme konulması, kargaşadan başka bir sonuç vermesi beklenemez!
Dün olduğu gibi bugün de sıkıntımız, Atatürk Metodolojisinden uzak düşmemizdir! Köprüden geçeceğimize, körfezi dolaşıyoruz.
(Tanıtım Bülteninden)
Tanrılar Susamışlardı - Anatole France
Anatole France'nın 1912'de yazdığı Tanrılar Susamışlardı'da Fransız devrimcilerin terör uyguladıkları dönemin bir tablosu çizilir. Giyptin sürekli işler ve devrim kendi çocuklarını da yemeye başlar. Robespierrwe, burjuva sınıfının tam egemenliğini kurabilmesi için terörün gerekli olduğuna inanır ve eşitlik, özgürlük, kardeşlik savaşında devrimin susamış Tanrıları sel gibi kan akıtırlar. France, bu romanıyla Fransız Devrimi'ne özellikle terör uygulamasına karşı kişisel düşüncesi ve tavrını da ortaya koyar; aşırılıklar yanında yıkımı da getirir.
Fransız Devrimi sonrasında yaşanan sefalet ve idamların anlatıldığı kitabımızın kahramanı Evariste Gamelin, annesine karşı hayırlı bir evlat, çevresindeki her insana karşı aşırı merhametli, fakir bir ressam ve de koyu bir vatanseverdir. Taa ki yargıç oluncaya kadar. Devrim aşkıyla görevini her şeyden üstün tutmakta, mahkemeye çıkan insanların suçlu olup olmamasına bakmadan onları giyotine gönderilmektedir. Ama devran öyle bir dönecek ki...
Alıntılar ise şöyle:
"Erdem insanın doğuşundadır; bunun tohumunu ölümlülerin yüreğine Tanrı ekmiştir dedi."
"Hainler kazanınca yasalar işlemez olur."
"Bu vatanı ancak giyotin kurtarır!"
"Kahramanları yaratan cesaretten çok korkudur."
"Bilmemek insanlığın mutluluğu için elzem bir koşuldur.bilmemek huzurdur. mutluluğumuz da bu yanılsamada yatar."
"Hükümet, halkın hukukunu çiğnediğinde, ayaklanma, halk için ödevlerin en kutsalı ve en zorunlusudur."
"Cinayet bir doğa kanunudur.O yüzden ölüm cezası da Erdem yada adalet adına değil,zaruret ya da yarar sağlaması söz konusu olduğunda meşrudur."
"Eski rejimin yıkılışına üzülmüyorum. Ama bana Devrimin eşitlik getireceğinden de söz etme, çünkü insanlar, hiçbir zaman eşit olamayacaklardır, bunun olacağı yoktur, ve bana sorarsan ülkeyi boşuna altüst ediyorlar, yer yüzünde her zaman büyükler ve küçükler, şişmanlar ve zayıflar olacaktır."
"Tanrı 'ya kötülüğü önlemek istiyor da bunu başaramıyor, ya başarabiliyor da önlemek istemiyor, ya ne başarabiliyor ne de istiyor, ya da istiyor hem de başarabiliyor. Eğer istiyor da önleyemiyorsa güçsüz demektir; eğer yapabilip te istemiyorsa ahlakı bozuk demektir. İstiyor ve yapabiliyorsa neden kötülüğü önlemiyor, Peder?"
"Gerekirse kanlar içinde boğulalım, yeter ki vatan kurtulsun."
14 Nisan 2024 Pazar
Atatürk'ün Sırdaşı Kılıç Ali'nin Anıları - Hulusi Turgut
Ben, sözünü edeceğim olayları tarihtir diye anlatmayacağım. Bu, gelecek nesillerin işidir. Benim yazdıklarım tarih gerçeklerini aydınlatacak bir kaynak olursa ne mutlu bana.
İstiklal Savaşını merak edenlerin, ilk ağızdan anlatılan anıları dinlemek isteyenlerin mutlaka okuması gerekli olan bir kitap. Kitap dört bölümden oluşuyor. Ulusal Kurtuluş Mücadelesi, Cumhuriyet ve Devrimler, İstiklal Mahkemeleri ve İzmir Suikastı ile Mustafa Kemal Atatürk. Son bölümde ise fotoğraflara yer verilmiş.
Kitabın başında Kılıç Ali'nin oğlu Altemir KILIÇ'ın yazdığı önsöz niteliğinde bir bölüm var. Buradan Kılıç Ali'nin asıl adının Asaf olduğunu öğreniyoruz.
Kitaptan akılda kalan satırlar ise şöyle:
Gazi, ''Halkın kurtardığı Türkiye devletinde diktatörlük yoktur, olmayacaktır, çünkü olamaz'' diye bağırıp dururken, muhalif grup üyeleri Gazi'yi önüne geçilmez korkunç bir diktatör olarak tasvir ediyor, Gazi aleyhinde haksız ve insafsız propagandalar yapıyorlardı.
"Paşam, din gerekli bir şey midir? Hilafetin kaldırılması iyi mi olmuştur? "
Atatürk yine sakin bir tavırla bu soruyu da cevaplandırıyordu:
"Din gerekli bir kurumdur. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Yalnız şurası var ki, din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Softa sınıfının din simsarlığına izin verilmemelidir.
Dinden maddi çıkar sağlayanlar menfur kimselerdir. İşte biz bu duruma karşıyız ve buna izin vermiyoruz. Din ticareti yapan bu gibi insanlar, saf ve masum halkımızı aldatmışlardır. Bizim ve sizin asıl mücadele ettiğimiz ve edeceğimiz bu kimselerdir.
Hilafete gelince; işin garibi bazı arkadaşlardan, özellikle dışarıdan bana hilafet teklifleri gelmiştir. 'Siz halife olunuz' demişlerdir. Ben bu tekliflere daima gülerek cevap verdim. Hilafet gereksiz, hatta zararlı bir kurum haline gelmişti. Bundan beklenilen amaçlar gerçekleşmemiştir. Dünya Savaşı'nda gördük: Müslümanlar halife ordularına karşı savaştılar. Halife ordularını Suriye' de arkadan vuranlar oldu. Bunlar aynı halifeye
karşı, gönderilen Türk askerlerini şehit etmişlerdir. Hilafet yararlı konumunu korusaydı, İslam dünyasının buna sahip çıkması, saygı göstermesi gerekirdi. Dinle hilafeti birbirinden ayırt etmek gerekir. Birincisi ne kadar yararlı ise, ikincisi o kadar gereksiz olmuştur. Hilafeti kaldırdığımız günden beri kimsenin buna sahip çıkmaması, Müslüman dünyanın halifesiz de yürüyeceğine ve yürümekte olduğuna en güzel örnek değil midir?"
8 Mart 2024 Cuma
Kurtuluş Savaşı Destanı - Orhan Asena
Gördüm;bir can telaşında torunlarım,