Enver Aysever'in deneme yazılarından oluşan kitabı. Kitapta güncel olaylardan, edebiyat dünyasındaki anekdotlar ve yaşanan olayların bir şekilde edebiyat yazarlarına ve bunların kitaplarına bağlandığı anlatımlar. Çok hoş akıcı bir kitap olmuş. Okumadığım bazı kitaplar hakkında tavsiyeler aldım, okuduğum kitaplardan alıntılar görünce de mutlu oldum. Sevdiğim türden yazılar olmuş. İçinden bir şeyler öğrenebileceğim yazılar. Güzel mesajlar. Güzel tespitler. Okumasını bilene. Ömür kısa okuyacak çok kitap var.
"İnsanın aydınlığa, ileriye doğru yönünü tuttuğu efsanesine gönüllü inanıyoruz. Öte türlü düşünmek, derin bir umutsuzluk doğuruyor, hatta gariptir, iyiden ölümü düşünür oluyor kişi. Yazı adamı ölümle hep garip bir raks halinde değil mi?"
"Bugün Hamlet'i izledim. Kukla olan insanı gördüm karşımda. İpleri başkasının elinde olan, onurundan haysiyetinden vazgeçmiş zavallı mahluk: insan..."
" 'Hamlet' kabus içinde kıvranıyor. Her yanda pusu kurmuş cellatlar var. Şiire sığınmaktan öte çare var mı? Gözümüz açık, önümüzden akıp giden yaşama tutkuyla, istek ve merakla baktığımız her an ellerimiz kana bulanıyor oysa! Tuhaf şey yaşamak... Güzel şey...Övgüye değer...Ve çileli..."
"Kaptanı yorgun bir tekne değil midir insan?
Dilimde eksik bir şiir..."
"Russel bir öğretmenin günde sadece birkaç saat çalışmasından yana. Tüm gün çalışan birinin çocuk üstünde olumlu etkisi olamayacağını, dikkatini toplamasının imkansızlığını söylüyor ve ekliyor: Bir öğretmenin bol zamanı olmalı, tembellik için, düşünmek, yaratmak için... Belki böylece çocuğun ruhunu yeniden kavrama olanağı bulur öğretmenler. Demek çalışmak yerine tembelliğe gereksinim var."
" 'Doğum günlerinden nefret etmeye başlayalı yıllar olmuştu. Yılların üzerine yapışan sayılar yüzündendi bu. Yine de doğum günlerini önemsememezlik yapamıyordu, zira onun için kutlamanın mutluluğu yaşlanmanın utancına ağır basıyordu.' Satırlarının altını çizmişim Kundera'nın"
"Bir tutkulu okur, tüm kitapları okuyamayacağını bilir ama bu olasılığın varlığı karşısında heyecanlanır, soluk alır. Nihayetinde sınırlı yaşamımız var. ve seçici olmalıyız elbet." (Burada beni anlatmış. Ben de hepsini okuyayım istiyorum kitapların)
"Her okuma bir direnme eylemidir. Neye karşı direnme? Bütün sıradanlıklara.."
"Peki, ya okumayla hiç ilişkisi olmayan kimse için ne demeli? Bana kalırsa sürülmemiş bir yaşamdır bu. Hatta o geleneksel soruyu da yanıtlayayım: 'Çok gezen değil, çok okuyan bilir.' Avarece gezen bir kimsenin yaşamın herhangi bir ayrıntısını görmesi söz konusu değildir."
" 'Amatör okur' dönemi fevkalade sıkıcı ve aptalca bir süreçtir. Sürekli bir savrulma, dünyayı ilk kez keşfetmenin şaşkınlığıyla geçer... Yalvaran gözlerle kitap tavsiyesi istemesi, başlı başına acıklı bir haldir..Yazık ki pek çok heveskarın, yolunu bulamadan, tüm ömür çer-çöp okuduğunu biliyoruz."
"...kimsenin uzun/soluklu metin okumaya zamanı/tahammülü yok ama herkes yazmak peşinde...Niye? Çoklu yanıtı var bu sorunun; hayatta iz bırakmak ya da yaşadığına dair bir kanıt gereksinimi sayılıyor kitap. Oysa edebi etkinlik bu değil; belki bu kaygıları da içine alan çok daha ileri bir susamışlık 'yazmak'" (Ben de herhalde biraz kendimden sonra bir iz bırakmak umuduyla yazmak istiyorum. Tam de emin değilim ama tek amacım da bu değil tabi ki. Beynin kıvrımlarında dolaşan düşüncelerin yazıyla kağıtla buluşması güzel bir şey)
"Bir kitap, bazen sadece tek bir satıra denk gelmek için okunur."
"Bir zaman yazmıştım: 'Bizim memleketin bütün uzlaşısı, cehalettir' diye!"
"Altan (Öymen) Ağabey konuştu: 'Yazarlık yaşamı engebelidir. Doruk ve zemin arası kısadır. Önemli olan varlığı sürdürmek, not düşmek, bayrak sallamaktır.' dedi. Aklıma kazıdım bu sözleri"
"Nazım' düşündüm Antakya sokaklarında . Bu yere düşen çocukları nasıl yazardı kim bilir? Evlatları toprağa düşmüş acılı anaların ağıtlarını, kırık dökük Türkçeyle birleşen Arapçanın o güzel ezgisini duyururdu şiirinde. Elden ne gelir, diye düşünür insan bazen...Şiire sığınmak şiire, Nazım'ın ellerine tutunmak."
"Leyla (Erbil) ne güzel bir isim, ışıklı bir imge ve şimdi uzaktan işitilen bir ezgi, tüyleri ürperten rüzgar....Veda yüreğimi yakar....Merhaba Leyla, inadına merhaba!"
"Altını çizdiğim en önemli saptaması şu Tahsin Yücel'in:'...Türkçe belirli düşün ve bilim alanlarının sözcük ve terimlerinden yoksunsa, yetersiz bir dil olduğu için değil, Türk toplumu söz konusu alanlarda etkinlik göstermediği için yoksundu.'diyor."
"Sanırım Goethe'nin bir sözüdür: 'İnsanın iki ömrü olmalı, biri okumak, diğeri yaşamak için' der."
"Biri ustama: ' Ya çocuk bu eleştiriye dayanamaz yazmaktan vazgeçerse' demişti. Feridun, 'İyi ya, baştan kurtulur beladan. Bu eleştiriye, ağır sözlere dayanan ancak yazabilir' demişti."
"Ölü çocuk fotoğrafına bakmayı ve içki içip sohbet etme arzumu düşündüm. Çelişik değildi elbet. Yas falan tutulmaz bu çağda. Bakılır geçilir."
"Melih Cevdet, 'Homeros bizim klasiğimizdir' diyor. Toprağımızda yaratılan her sanat yapıtı bizim geçmişimiz, geleneğimizdir. Ben de tam böyle düşünüyorum."
"Yaş ilerleyince nedense pek çok kişi, yaşadığını hissetmek/hissettirmek için bir kitap yazma gereksinimi duyar. Çoğunlukla ölümle bir hesaplaşma halidir bu ve yersizdir."
"Bir ömrün dökümünü yapıp, sağlıklı bir muhasebe yapmak için bir başka yaşama daha gereksinim var sanırım. Keşke öldükten sonra, 'Nasıl bir yaşam sürdüm?' sorusuna yanıt verecek bir vakit olsa da, insan o filmi izledikten sonra hiçliğin kollarına uzansa. Şiir bu işi görür çoğu zaman. İsrailli Şair Yehuda Emihay'ın hemen tüm dizelerinde gördüğüm yumuşak ama esaslı hesaplaşma etkiledi beni doğrusu. Hoş, iyi bir şiirin bundan öte gayesi olur mu ki!
1924'de doğdum.
Benim yaşımda bir keman olsaydım en iyilerinden biri olamazdım.
Şarap olsaydım ya birinci kalite ya sirke olurdum.
Köpek olsaydım çoktan ölmüştüm.
Kitap olsaydım şimdiye kadar ya çok pahalanmış ya da fırlatıp atılmıştım.
Orman olsaydım genç; makine olsaydım gülünç olurdum.
İnsan olarak ise, yorgunum, ölesiye." Tanrı Belki Esirger Aşkı
"Yakında,
ikimizden geriye kimse kalmayacak
unutmak için ötekini"
"Boşa vakit harcayanları değil, boş vakti olanları anlamıyorum ben. Yaşamak dediğin, tembelliğin tadına varmak için bilgelik gerektirir."
"Nazım, Babayev'e 'Kadın çorabı nasıl bacağın güzelliğini gösterip, kendini gizlemeliyse, şiir de böyledir. Bacak yerine çorabı görürsen, orada eksiklik vardır' der."
"Düşle gerçek arası bir göz açıp kapamak değil mi yaşamak dediğimiz!"
"Usta bir denemeci Joseph Addison Roma İmparatoru Augustus'tan söz ediyor. Ölümünden birkaç dakika önce başucunda bekleyenlere, 'Rolümü iyi oynadım mı?' diye soruyor imparator. Bunun üzerine çevresindekiler olağanüstü övgülerde bulunuyor. Augustus. 'Öyleyese alkışlayın da gideyim' diyor"
"Daniel Pennac Roman Gibi adlı kitabında Kafka'dan örnek verir: 'Akşam vakti, büyüleyici bir masalın tam ortasındaki bir çocuğa, kerameti kendinden menkul bir gerekçe göstererek okumayı kesip yatması gerektiğini hiçbir zaman anlatamazsınız.' "
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder