Japon edebiyatının önemli yazarlarından Haruki Murakami'nin daha önce İmkansızın Şarkısı adlı kitabını okumuştum.
Bu defa, "Kadınsız Erkekler" kitabında, bir kadını yitirmenin tüm kadınları yitirmek olduğunu anlatan Haruki Murakami, kadın öldükten sonra artık erkeğin yalnızlığının boy gösterdiğini bununla savaşmanın ne denli zor olduğunu, bundan kurtulmanın mümkün görünmediğini anlattığı bu kitabında yedi kadına yazılmış aşk ve ağıtları bir arada toplamış.
Eşlerini kaybetmiş, ayrılmış ve ilişkileri bir şekilde son bulmuş ilişkileri erkek gözünden çok güzel, akılcı bir dilde yedi ayrı hikayede anlatmış yazar.
Kitapta, Drive My Car, Testerday, Bağımsız Organ, Şehrazad, Kino, Aşık Samsa ve Kadınsız Erkekler adlı hikayeler var. Kitapta adını son hikayeden almış. Japon edebiyatı ve Japon kültürü, düşünce tarzı epey değişik. Bize farklı gelmesi normaldir. O yüzden bazı hikayelerdeki mantığı anlamakta zorlanmak olağan bir durum olabilir.
Bazı cümlelerin altını çizmişim:
"Kadınsız erkeklerden biri olmak çok kolaydır; önce bir kadına tüm kalbinizle âşık olun, sonra o bir yerlere gitsin, hepsi bu. "
"Yaşam tuhaf, değil mi? Bir zamanlar müthiş bir şekilde parlayan, son derece arzu ettiğin bir şey, onu elde etmek için her şeyi göze alabilecekken, bir zaman geçtikten sonra ya da ona biraz farklı açıdan bakınca, şaşırtıcı derecede önemini yitiriveriyor."
"-Başka biri olabilmek eğlenceli bir şey mi?
+Tekrar kendine dönebileceğini bilirsen, evet.
-Kendinize dönmeyi istemediğiniz zamanlar olmadı mı peki?
+İnsanın kendinden başka dönebileceği bir yer var mıdır ki?"
"Ama seninle benim ilişkimiz, en başından beri yanlış deliğe iliklenmiş düğme gibiydi."
"Ve bir zaman geliyor, bir kadını yitirmek tüm kadınları yitirmek anlamına geliyor."
"Bir kez kadınsız erkeklerden biri olunca, o yalnızlığın rengi tüm tenine derinden işler. Açık renk kilimin üzerine dökülen kırmızı şarap lekesi gibi. Sen ne kadar donanımlı, ev işleri bilgisine sahip olursan ol, o lekeyi çıkarmak çok zahmetli bir iştir.Kilimin rengi zamanla biraz atsa da leke, muhtemelen sen son nefesini verinceye değin orada olduğu gibi duracaktır. O bir leke olarak özellik kazanacak, bazen bir leke olarak toplumsal ifade hakkıma bile sahip olacaktır. Sen tenine işleyen rengin hafiften solmasıyla birlikte onun belirsiz sınırlarıyla yaşamaya devam edersin."
"Bir gün aniden sen de kadınsız erkeklerden olacaksın.o gün en ufak bir uyarı, küçücük bir ipucu vermeden; önsezi olarak hissettirmeden ya da içine doğmadan; kapını çalmadan, öksürerek haber vermeden; hiç beklemediğin bir anda seni bulacak. Bir köseyi döndüğünde, aslında çoktan oraya varmış olduğunu anlayacaksın. Ama geriye dönmek mümkün olmayacak. O köşeyi bir kez dönünce, orası artık senin için mümkün olan tek dünya olacak. O dünyada sen kadınsız erkeklerden biri olarak anılacaksın, hep bu soğuk çoğul eki ile."
"Ancak, çok iyi anlaşan eşlerin, birbirine büyük bir aşk besleyen eşlerin bile, birbirinin yüreğindekileri bütün çıplaklığıyla görmesi mümkün değildir bence. Böyle bir şeyin olması için çabalasanız bile kendinizi üzmekle kalırsınız, o kadar. Ama bu niyetinizde samimiyseniz, gayret ettiğiniz takdirde, gayret ettiğiniz ölçüde karşınızdakinin içini görebilirsiniz. Zaten nihayetinde hepimizin yapması gereken kendimizle açık yüreklilikle uzlaşmayı başarmak değil midir? Karşımızdakini sahiden görmenin, kendi içimize, taa dibimize kadar dosdoğruca bakmaktan başka bir yolu yoktur."
"Daha yaşarken de azar azar yitiriyordum onu, sonunda tümüyle kaybettim. Dalgaların azar azar aşındırdığı bir şeyin nihayet büyük bir dalga tarafından köklerinden sökülüp götürülmesi gibi.."
"Ölen insanlar için yapabileceğimiz ne var diye soracak olursanız bu, onları olabildiğince uzun süre hatırlamaktır, derim."
"Sen açık renkli Acem halısısın, yalnızlık ise çıkmayan Bordeaux şarabının lekesi. Yalnızlığın Fransa'dan taşınmış, yaranın acısı Ortadoğu'dan gelmiştir. Kadınsız erkekler için, dünya çok geniş, keskin ve ağır bir karışımdır, tıpkı ayın arka yüzü gibi."
"Kafaku'ya göre, alkolikler kabaca iki gruba ayrılırdı. İlki, kendisine bir şey katmak için içmek zorunda hissedenler, ikincisi ise, içkinin kendisinden bir şeyler götürmesini istedikleri için içenler."
"Bir ağacın büyüyüp güçlenmesi için zor bir kış geçirmesinin gerekli olması gibi. Hep ılık ve durgun bir iklim olursa, büyüme halkası da oluşmaz değil mi?"
"Yağmurlu bir akşamdı. Şiddetli değildi ama dinmek bilmeyen güz yağmurlarından biriydi. Tekrarı bol, sıkıcı itiraflar gibi, sonu gelmiyordu."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder