Eşyanın insanı nasıl etkisi altına aldığını akıcı bir dille anlatmış Tahsin Yücel. Buzdolabıyla başlayan, televizyon ve araba ile devam eden, eşyalara yüklenen anlamların altında ezilmeye başlayan insanoğlu, Kumru ve ailesinin hayatıyla can bulmuş. Tekrarlar sıkmadı mı sıktı. Kitabın akıcılığı bunu örtmeye yetti.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjlJiolwaHQwR6qYOLkDxBsv9I-YrMlCKzn2AEx-mKe5SWFpRW7M6dN3-nbJsC7-_YoectdjFuoSfTzu4kbROjmWuEh7JCADb-_py0GnDpEn71etBYHEuArvusnuZxdAwD-aSUNSXgNC0w/s400/0000000170762-1.jpg)
Güzel romandan güzel sözler:
"Çok eskiden neden kitap okuduğunu sorduğunda,Tuna hanımdan aldığı yanıtı anımsadı: ''Olduğum yerden başka yerde olmak için."
“Siz gülün bakalım,” dedi. “Güle oynaya cahil kalın.”
“Ne olursa olsun, o günden sonra, şu yaşamda en çok sevdiği ve en kolay ulaşabildiği şeylerden birini: uykusunu yitirdi...”
"Bu memlekette başımıza ne geliyorsa, gerekli yerde, gerekli adama, gerekli rüşveti vermesini bilmemekten geliyor.'
-Ama rüşvet kötü bir şey değil mi İsmail abi?
+Kötü bir şey Pehlivan, çok kötü bir şey, ama böyle oldu bu işler: namuslu olmanın yolu da namussuzluktan geçiyor, suç bizde değil..."
"Kuş adı koymayacaklardı sana....."
“Öyle anlaşılıyordu ki ,
insanların kollarını ahtapotlarınki gibi çoğaltan bu evdeki elektronik eşyalar aynı zamanda ahtapotlar gibi yerlerine mıhlıyordu onları.”
“Elinde bir uzaktan kumanda bulunsun istiyor, herkes gibi.
Alacak uzaktan kumandayı eline, dünyalara kumanda ettiğini düşünecek, gerçekte uzaktan kumandanın ona kumanda ettiğini,
kendisinin uzaktan kumandaya çalıştığını hiçbir zaman bilemeyecek, herkes gibi.”
"Geçen gün Mürüvet Hanımın televizyonunda adamlar ve kadınlar bağrışıyor, altlarından da askerler gibi yazılar geçiyordu, şaşırdım, kaldım. Ben duran yazıları bile okuyamıyorum, bu insanlar yürüyen yazıları nasıl okuyorlar ki?"
"Düşmanın büyükse malından, küçükse canından kork..."
"Ama aklı mutfaktaki buzdolabındaydı. Yerli yersiz mutfağa giderek onun önünde durup incitmekten korkar gibi yüzeyini okşuyor, yumuşak bir bezle bir daha, bir daha ovuyor, yüreği çarpa çarpa kapısını açarak ilk kez görüyormuş gibi merakla içine bakıyor, lambasını yakmayı hiç unutmaması karşısında bir kez daha hayran kalıyordu."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder