![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi4SZQBVUAY_78XGf3TRcW7rMOAhAd2QvaFOBHsc5EAq07lCeRIMLAdF8Cd-wzinfpBY3LnChGYkImZEU2pUAMIdsY-SQnX2vHvfxCRowzcItlNgKoDtrzJD_YAMOwKVWawFgsvuvbHqAw/s400/page_1_thumb_large.jpg)
Kitaptan altı çizili cümlelerim ise şöyle olmuş:
"Ama her ne kadar doğru ve iyi niyetli olsalar da, emirlerin bendeki etkisi her zaman kötü olmuştur.Uyumlu ve sabun köpüğü gibi kolay yönlendirilebilen bir yaradılışa sahip olmama karşın özellikle gençlik yıllarında, her türlü kurala karşı çıkmış ve her zaman dikbaşlı davranmışımdır. Yalnızca 'yapman gerekiyor' u duymam yeterliydi, içimde herşey tersine döner, dikkafalı biri olurdum. Bu özelliğimin, eğitim yıllarıma ne kadar kötü ve zararlı bir etkisi olduğunu tahmin edebilirsiniz."
"Dünya güzelleşti. Ben yalnızım ve yalnızlıktan yakınmıyorum. Başka bir şey istemiyorum. Güneşte pişmeye hazırım. Olgunlaşmaya hazırım. Ölmeye ve yeniden doğmaya hazırım. Dünya artık daha güzel." (tabi bu sözleri 1920' de söylediğini hatırlatmakta fayda var. Dünya şimdi o kadar da güzel değil)
"'Kendine kimseyi örnek alma' der gibiydi bu ses. 'Özde örnek diye bir şey yoktur, onları sen yaratıyorsun ve kendini aldatıyorsun. Örneklerin arkasından koşmak yapmacık bir davranıştır. Gerçek olan, kendiliğinden gelecektir. Dayan oğlum, dayan ve boşalt kadehi dibine dek! Ne kadar üstüne düşersen o kadar acılı olacaktır tadı. Korkaklar, zehir ya da ilaç içer gibi içerler yazgılarını, sen ama şarap ya da ateş içercesine içmelisin onu. İşte o zaman tadına doyum olmayacaktır."
"Savaş sırasında sıkça dile getirilen şu düşünce her koşulda tümüyle yanlıştır: Savaş, korkunç mekaniği ve ürkütücü boyutuyla, gelecek kuşakların savaştan korkmalarına neden olacaktır. Korkutma eğitim için uygun araç değildir. Öldürmekten zevk alan birisini, savaşın korkunçluğu durduramaz, savaşın verebileceği bütün o maddi zararları görmek de, bu konuda hiçbir işe yaramaz. İnsan davranışlarının çoğu mantıksal bir neden dayanmamaktadır. Herhangi bir davranışın mantıksızlığından ne kadar emin olsak da, kendimizi bir gün o davranışı coşkuyla yaparken bulabikliriz. Tutkulu insanın davranış biçimidir bu.
İşte bu nedenden ben, çoğu dostumun ve düşmenımın sandığı gibi pasifist değilim. Ben kimyacıların düzenledikleri kongrelerde, taşın altına dönüştürebilme çalışmaları yapıldığına ne kadar az inanıyorsam, dünya yüzündeki barışın mantıklı yollarla, vaazlarla, örgütler ve propagandalar aracılığıyla kurulabileceğine de o kadar az inanıyorum.
Peki ama dünyada gerçek barışseverlik günün birinde nasıl sağlanacak? Bunun yasaklar ve maddesel deneyimlerle olmayacağı açık. İnsanlığın elde ettiği bütün gelişmelerde olduğu gibi, bilgi aracılığıyla olacaktır bu yine de. Her bilginin, eğer bundan akademik bilgi değil de yaşama geçirilmiş bilgiyi anlıyorsak, tek bir nesnesi vardır... İçimizdeki bu en derin noktadan yola çıkarak tüm karşıtlıkları her an ortadan kaldırabileceğimiz, tüm siyahları beyaza, tüm kötüleri iyiliğe, geceleri de gündüze dönüştürebilme olasılığının bilgisi, Hintli buna 'Atman' Çinli 'Tao' Hristiyan d 'Merhamet' der. Bu yüce bilginin olduğu yerde ardında mucizelerin yer aldığı bir eşik aşılmış olur. Savaşlar burada sona erer, düşmanlıklar burada sona erer."
"Söylediklerim bilinen şeyler. Ancak, nasıl ki her bir kurşunun öldürdüğü asker, aynı yanlışın sürekli yinelenişi ise, gerçek de sonsuza dek değişik biçimlerde yinelenecektir."
"Ve biz geleceğe inananlar, şu eski beklentiyi hiç durmadan yücelteceğiz: 'Öldürmeyeceksin!' Dünyadaki yasa kitaplarının tümü, bir an gelip de öldürmeyi yasaklayacak olsa bile (savaşta öldürmek ve cellat tarafından öldürülmek de bunun içinde), beklenti hiçbir zaman dinmeyecektir. Çünkü o her ilerleyişin, her insanlaşmanın özünde yatar. O kadar çok öldürüyoruz ki! Evet, yalnız anlamsız savaşlarda, devrimin anlamsız sokak çatışmalarında ve anlamsız idamlarda öldürmüyoruz, adım başı öldürüyoruz. Yetenekli genç insanları, zorunluluklar nedeniyle kendilerine uygun olmayan mesleklere sokarak öldürüyoruz. Fakirlik, sefalet, namussuzluk karşısında göz yumarak öldürüyoruz. Toplum, devlet, okul ve din alanlarında, ölmekte olan kurumlara kesin kes sırt çevireceğimize, rahatımız kaçmasın diye istifimizi bozmadan bunlara seyirci kalarak ve ikiyüzlülüğe rıza göstererek öldürüyoruz. Nasıl tutarlı bir sosyalizm için mal mülk hırsızlıksa, bizim tarzımızdaki tutarlı inanç sahibi biri için de, yaşama her karşı çıkış, her haksızlık, her ilgisizlik, her küçümseme, öldürmekten başka bir şey değildir. İnsan yalnız şu andakileri değil, aynı zamanda gelecektekileri de öldürebilir. Bir parça alaycı bir kuşku aracılığıyla, genç bir içindeki geleceğin büyük kısmı öldürülebilir. Yaşam her yerde beklemekte, her yerde gelecek çiçek açıyor ve bizler her zaman bunların ancak çok azını görüyor, birçoğunu da sürekli ayaklar altına alıyoruz. Her adım başı öldürüyoruz.
Tek tek hepimizin, insanlıkla ilgili yalnızca tek bir görevimiz vardır! Ey insanoğlu! Benim de, senin de görevin, her ne kadar yine de hoş ve değerliyse de, insanlığın tümüne bir parça yararlı olmak, tek bir kurumu iyileştirmek, tek bir öldürme biçimini ortadan kaldırmak değildir. İnsan olarak görevimiz; kendimize ait, bir kerelik kişisel yaşamımız içinde, hayvandan insana bir adım daha yaklaşmaktır."
"Geçenlerde bahçemdeydim, ateş yakmıştım, ateşi ince dal ve çalılarla besliyordum. O sırada akdiken çalılığının önünden yaşlı bir kadın çıkageldi, seksene merdiven dayamıştı, durdu ve bana baktı: 'Ateş yakmakla iyi etmişsiniz. Bizim yaşımızda, insan artık yavaş yavaş cehennemle dostluk kurmaya başlamalı.' "