Dostoyevski'yi Dostoyevski yapan kitaplardan biridir. Genelinde toplumsal eleştiri barındırır. Diğer kitaplarından farklıdır. En azından roman değildir. Bir olay kurgusu içinde değerlendirmedim ben. İçinden gelenleri rahatça dışa vurmuş yazar. Bu haliyle en sevdiğim Dostoyevski kitaplarından biri oldu Yeraltından Notlar.
Yeraltından Notlar, iki bölümden meydana gelmektedir. Kitabın bölümleri ve bu kitabı neden yazdığı konusunda Dostoyevski: “Gerek ‘Notlar’ yazarının, gerek ‘Notlar’ın tamamen hayal mahsulü olduğu şüphesizdir. Bununla beraber, çevremizdeki insanlar üzerinde biraz düşünülürse, bu notların yazarı gibi şahısların aramızda bulunmasının yalnız mümkün değil, muhakkak olduğu anlaşılır. Ben sadece pek yakın bir zamanın sıradan bir tipini daha açık olarak kamu huzuruna çıkarmak istedim. Bu, henüz hayatta olan kuşağın tiplerinden biridir. ‘Yeraltı’ adlı verilen bölümde bu şahıs kendisini, fikirlerini tanıtırken, neden muhitimizde yer aldığını ve bunun neden kaçınılmaz olduğunu açıklamak ister gibidir. İkinci bölümdeyse, bu şahsın hayatına ait bazı olayları anlatan gerçek ‘Notlar’ yer almaktadır” demektedir.
“Etrafınıza şöyle bir göz gezdiriniz! Gerçek hayat denilen şeyin ne olduğunu, nerede olduğunu bilmiyoruz bile! Kitaplarımızı, hayallerimizi elimizden alsalar, öylece ortada kalakalacağız.”
"Nihayet şuna geliyoruz baylar: En iyisi hiçbir şey yapmamak! Bilinçli tembellik hepsinden iyi! Onun için yaşasın yeralt."
"Bence manevi yoksunluklar, bütün maddi azaplardan çok daha ağırdır."
"Dünya mı yıkılsın yoksa bir bardak çay mı içersin?" deseler...
"Ben çayımı içtikten sonra dünyanın canı cehenneme" derdim.
"Okumaktan başka yapacak işim, gidecek tek yerim yoktu, çünkü çevremde saygıya layık, beni kendine çekebilecek bir meşguliyet bulamıyordum."
"Yemin ederim size baylar, fazla bilinçli olmak bir hastalıktır. Gerçek, tam bir hastalıktır."
"Saygıdeğer karıncalar gözlerini yuvada açar, besbelli orada kaparlar; bu müspet ve sebatkâr davranışlarıyla da büyük bir onuru hak ederler.Fakat insan hercai, bir dalda durmaz bir yaratıktır ve belki de satranç oyuncuları gibi gayeyi değil, gayeye giden yolu sever. Kim bilir (emin olamayız tabi) belki de insanların yeryüzünde ulaşmaya çalıştığı tek gaye, bu gayeye ulaşma yolundaki daimi çaba, başka bir deyişle hayatın ta kendisidir, yani iki kere iki dört cinsinden bir formül olan gaye değildir; zaten iki kere iki dört, hayat değildir baylar, ölümün başlangıcıdır."
"Evet efendim, on dokuzuncu yüzyıl adamı en başta karaktersiz olmalı, böyle olmaya manen mecburdur; karakter sahibi, çalışkan bir insansa oldukça dar kafalıdır. Kırk yıllık bir ömürden sonra bu inanca vardım. Kırk yaşındayım artık, şaka değil; kırk yıllık koca bir ömür, ihtiyarlığın ta kendisi. Kırk yaşından fazla yaşamak ayıptır; bayağılık, hatta ahlaksızlıktır! Tüm samimiyetinizle, dürüstçe söyleyin, kırk yaşını kim geçer. Ben söyleyeyim size: Aptallarla namussuzlar. Bunu tüm ihtiyarlara, o saygıdeğer, ak saçlı, mis kokulu ihtiyarların yüzüne de söylerim! Buna hakkım var, çünkü ben de atmış yaşına kadar yaşayacağım. Hatta yetmişe kadar! Seksenimi bulacağım!..Durun müsaade edin de biraz soluklanayım."
"...;umutsuzluk en yakıcı zevktir, özellikle de içinde bulunduğun durumun çaresizliğini açıkça kavramışsan."
"Şimdi de kendi kendime şu lüzumsuz suali soruyorum: Kolay elde edilmiş bir saadet mi, yoksa insanı yücelten ıstırap mı daha iyidir? Evet, hangisi daha iyi?"